tamer eren
31 Ağustos 2018 Cuma
31 Mayıs 2014 Cumartesi
TARİH ÖĞRETMENİ
TAMER EREN
İSLÂMİYET ÖNCESİ TÜRK TARİHİ
1.
İslâmiyet öncesi Türklerde yaşam tarzı …… …………
‘tir.
2.
Göçebe hayat tarzı ve yaşam Türk Tarihinin
incelenmesini ve coğrafyanın …………. Zorlaştırır.
3.
Türkler ………….. düşkündür ve bu nedenle
savaşlar ve göçler yapmışlardır.
4.
Türklerin ………….. özellikleri üstündür ve bu
özellikleri sayesinde geniş coğrafyalara hakim olmuşlardır.
5.
Ekonominin temeli ise …………………. Ve ………………’e
dayanmaktadır.
6.
Türklerin göçebe bir toplum olması, insanlar
arasında …………. Farkının oluşmasını engellemiştir.
7.
Türklerde ……… meslek sayılmamıştır. Buna ………
- ………….. anlayışı denir.
8.
Ordu genel olarak ……………. Ve …………… ……………..’den
oluşur.
9.
…… …… zamanında orduya ………. ……… sistem
getirilmiştir.
10. İslamiyet
öncesi Türklerde önemli ticaret yolları ……… ve ……. Yolları’dır.
11. Para
değeri taşıyan hükümdar mühürlü bez parçalarına …….. denir.
12. Ülke
…………’nın ortak malıdır.
13. Devlet
……..’lar birliğinden oluşur.
14. Hükmetmenin
kaynağı tanrısaldır ve buna ……… anlayışı denir.
15. Kadın
- ………. eşittir.
16. Danışma
meclisine ………… denir.
17. Hükümdarın
erkek çocuklarına T…… denir.
18. Bakan
görevindeki kişilere B……. denir.
19. Tamgacı
– Bitikçi …………’ya verilen addır.
20. Aygucı
…………..’e verilen isimdir.
21. Ağlığ
…….. …………….’ne verilen isimdir.
22. Ataman
(inanç - inal) …………. ……………..
eğitmenidir.
23. Bilinen
ilk Orta Asya Türk Devleti ……… …….. Devleti’dir.
24. Asya
Hun Devleti’nin yıkılması sonucu ……….. ………… meydana gelmiş ve bu olay İlk
Çağ’ın sonu Orta Çağ’ın başlangıcı olmuştur.
25. Kurultay’ı
ve Ordu’da Onluk Sistemi ………… ……….. Devleti kurmuştur.
26. Çinliler
Hun saldırılarına karşı Ç… S……’ni
yapmışlardır.
27. Asya
Hun Devleti’den kalma en önemli sanat eserleri “………. ……….. ve ………… ………. ……..” olarak bilinen eserlerdir.
28. Türk
adı ile kurulan ilk Türk devleti G………. Devletidir.
29. Göktürk
devleti ….. ve …… olmak üzere iki tanedir.
30. Göktürk
devleti Orta Asya’da en ……… sınırlara ulaşan devlettir.
31. Göktürkler
ilk milli alfabe olan ……….. …………’ni yapıp kullanmışlardır.
32. II.
Göktürk Devleti’nin önemli yöneticileri Bilge K……….. , Köl T……….. ve Bilge T……….’tur.
33. Göktürk
Kitabeleri (Orhun Abideleri (Bengü Taşlar))’nin yazarı Yollug …… ;dir. Kendisi Bilge
Kağan’ın yeğenidir.
34. Yerleşik
yaşama geçen ilk Türk Devleti …………..’dır.
35. Uygurlar
Orta Asya’da ilk ……. Değiştiren devlettir. Maniheizm ve Budizm’i
benimsemişlerdir.
36. Uygurlar
hareketli harf sistemine dayanan ………’yı Çinlilerde öğrenip geliştirmişler ve bu
sayede kitap çoğaltmışlardır.
37. Uygurlar
din değiştirmiş ve yerleşik hayata geçmiş olsalar da yabancı kelimelerin Türkçe
karşılıklarını kullanmaya özen göstermişlerdir ve bu onların …………. Karaktere
sahip olduklarını gösterir.
38. Mani
dininin et yemeyi ve savaşmayı yasaklaması Uyguların ……….. özelliklerini
yitirmelerine neden olmuştur.
39. Uygur
Dağıldıktan sonra devlet adamları ……….. idaresine girerek ………… içerisinde Türk
Kültürü’nün yayılmasını sağlamışlardır.
40. Avrupa
Hun Devleti’nin en önemli hükümdarı ……….’dır.
41. Avrupa
Hun Devleti …………..’ı vergiye bağlamıştır.
42. Avrupa
Hun Devleti K………. G……….’nü başlatan Hun koludur.
43. Avrupa
Hunları İ……………. , İ…………. , B…………… , G……………. , B…………..’ra seferler düzenlemiştir. Bu dönemin en ünlü
hükümdarı Attila, Avrupa Devletleri ve Papalık tarafından “Tanrının kırbacı”
olarak nitelendirlmiştir.
44. Avarlar
hem Asya’da hem de A…………’da devlet kurmuşlardır.
45. İstanbul’u
Kuşatan ilk Türk Devleti Ava……’dır.
46. Avarlar
……. topluluklarının kaynaşmasında önemli rol oynamışlardır.
47. Devlet
kuramamış Türk Topluluğu olan P……………. Bizans ordusu içerisinde paralı askerlik
yapmışlardır. 1071 Malazgirt Savaşı’nda Sultan Alparslan’ın tarafına geçerek
savaşın kazanılmasında önemli rol oynamışlardır.
48. Museviliği
ilk defa benimseyip resmi din yapan H…………….’dır.
49. Musevilik,
Hristiyanlık, Şamanizm ve daha sonra da İslamiyet’i de benimseyerek dini
hoşgörüye dayanan devlet H…………….’dır.
50. Moğol
hakimiyetine giren ilk Türk Devleti’dir ve Dünya’nın en uzun destanı olan Manas
Destanı …………’a aittir.
51. Emeviler’in
Orta Asya’da yayılmasını engelleyen, İslâmiyeti kılıç zoru ile kabul etmeyen
T…………..’dir.
52. İslamiyet’i
kabul eden ilk Türk toplumu K……………’dır.
53. İstanbulu
kuşatan bir diğer Türk topluluğu B…………..’dır. ikiye ayrılmışlardır. Tuna
B……….’ı Hristiyanlığı, İtil B……………’ı ise İslâmiyet’i kabul etmişlerdir.
54. Rusların
Karadeniz’e inmesi engelleyen ve Oğuzlarla mücadeleleri Dede Korkut
hikayelerine konu olan Türk Topluluğu Kı………….(Ku……….…)’dır.
55. Büyük
Selçuklu Devleti’ni, Anadolu Selçuklu Devleti’ni ve Osmanlı Devleti’ni kuran
boy ………’dır.
56. Orta
Asya Türk Devletleri’nde R……… , H………. Ve S………. Sanatları gelişmiştir.
57. U…………
ile birlikte mimari başlamıştır.
58. Türklere ait destanlar:
Ø
Oğuz Kağan Destanı :
Ø
Ergenekon Destanı :
Ø
Göç Destanı :
Ø
Bozkurt Destanı :
Ø
Türeyiş Destanı :
Ø
Manas Destanı :
Ø
Şu Destanı :
Ø
Alper Tonga Destanı :
Ø
Dede Korkut Hikayeleri :
59. Türklere
ait mezarlara K…………. Denir.
60. Türklere
ait mezar taşlarına …………. Denir.
61. Türklerde
cennet : U……….. , cehennem ise T……… olarak adlandırılır.
62. Din
adamlarına “B….. , Ş…… veya K…..” adı verilir.
63. Mezarlarda
ölülerin eşyaları ile gömülmesi A…………. İnancının göstergesidir.
64. Hukuk
adamlarına Yarg… denir.
65. Yazısız
hukuk kurallarına ise T…. Denir. Göçebe yaşamdan dolayı uzun süreli ………….
Cezası yoktur.
CEVAPLAR
1.
Yarı
göçebelik
2.
Belirlenmesi
3.
Bağımsızlığına
4.
Askeri
5.
Hayvancılık
ve ticarete
6.
Sınıfsal
7.
Askerlik
/ ordu – millet
8.
Atlı
ve hafif birliklerden
9.
Asya
Hunları (Mete Han) / Onluk Sistem
10. Kürk ve İpek Yolları
11. Kamdu
12. Hanedanın
13. Boy
14. Kut
15. Erkek
16. Kurultay
17. Tigin
18. Buyruk
19. Yazıcı
20. Vezir
21. Hazine görevlisi
22. Şehzade eğitmeni
23. Asya Hun
24. Kavimler Göçü
25. Asya Hun
26. Çin Seddi
27. Pazırık Halısı / Altın Elbiseli Adam (zırh)
28. Göktürk
29. I ve II
30. Geniş
31. Göktürk Alfabesi
32. Bilge Kağan / Köl Tigin / Bilge
Tonyukuk(vezir)
33. Tigin
34. Uygurlar
35. Din
36. Matbaa
37. Milliyetçi
38. Savaşçı
39. Moğol / Moğol
40. Attila
41. Bizans
42. Kavimler Göçü
43. İtalya / İskit / Bizans / Galya / Balkan
44. Avrupa
45. Avarlar
46. Slav
47. Peçenekler
48. Hazarlar
49. Hazarlar
50. Kırgızlar
51. Türgişler
52. Karluklular
53. Bulgarlar / Bulgarlar / Bulgarlar
54. Kıpçak (Kuman)
55. Oğuzlar
56. Resim / Heykel / Süsleme
57. Uygurlar
58. Türk Devletleri
Ø Asya Hunları
Ø Göktürkler
Ø Uygurlar
Ø Göktürkler
Ø Uygurlar
Ø Kırgızlar
Ø İskitlar
Ø İskitlar
Ø Oğuzlar
59. Kurgan (Korugan)
60. Balbal
61. Uçmağ / Tamu
62. Baksı / Şaman / Kam
63. Ahret
64. Yargan
65. Töre / Hapis
8 Ocak 2013 Salı
16 Nisan 2012 Pazartesi
Elam Devleti
T.C
GAZİ
ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI “ESKİ ÇAĞ TARİHİ”
BİLİM DALI
“SEMİNER”
DERSİ ARAŞTIRMA ÖDEVİ
ELAM
DEVLETİ
Öğretim
Üyesi: Prof. Dr. Sabahattin BAYRAM
Öğrenci
Adı ve Soyadı: Tamer EREN
Öğrenci
Numarası: 118241111
GİRİŞ
Elam devleti günümüzde
diğer Mezopotamya devletleri tarihine kıyasla çok daha az bilinmekte ve
incelenmektedir. Tabi ki bunda devletin bazı dönemlerinin belirsiz olması ve
dilinin zorluğu ve bazı noktalarının anlaşılamamış olması bunda etkilidir.
Araştırma olarak hazırladığım Elam devleti tarihi konusunda elimden geldiğince
bu tarihi aydınlatmaya çalıştım. Elam devleti her ne kadar komşu devler kadar
bilinmese de ele geçen belgeler ve komşu devletlerle olan münasebetleri bu
devleti aydınlatmamıza yardımcı olmuştur. Dönemin büyük güçleri arasına girmeyi
başarmış olan Elam devleti kimi zaman tabi olurken, kimi zaman da hakim duruma
geçmiş ve bölge siyasetinde her zaman rol oynamıştır. Kültürel açıdan ise
çağdaşları gibi mühim bir seviyede bulunduğu ele geçen eserlerden ve kadim
yapılarından anlaşılmaktadır. Bazı özelliklerinin ise eski Türk geleneklerine
bir hayli benzemesi aynı coğrafyadan geldiği düşünülen Sümer kültüründen
etkilendiğini, belki de kendisinin de aynı coğrafyadan geldiğini
göstermektedir.
ELAM
DEVLETİ
A. ELAM DEVLETİ COĞRAFYASI
Elam devleti
toprakları; Güneybatı İran coğrafyası içerisinde kalan ve bugün Khuzistan
bilinen bölgede yer almaktadır. Coğrafi konumu itibariyle İran platosu
kenarında Dicle ve Fırat vadisi kenarındaki İran yaylalarında yer almaktadır.
Bunun yanında Fars Körfezi ve Güney Mezopotamya ovalarını oluşturmaktadır.
Burası coğrafi konum itibariyle bölgenin büyük güçlerine komşu bir mevkidedir.
Aynı zamanda Güney Mezopotamya ve İran ticaret yolu üzerindedir.[1]
Elamlılar bu bölgede
Anzan ve Anşan havalisinin yüksek tepelerinin eteklerinde yer alan Sus (Susa)
şehrini merkez yapmışlardır. Burası tepe yamacı olması sebebiyle istihkâm bir
bölgedir. Başkentin batısında Fırat ve Dicle nehirlerinin verimli ovaları,
kuzeyinde Zağros Dağları, güneyinde Basra körfezi ve doğusunda günümüzdeki İran
devletinin sahip olduğu topraklar bulunmaktadır. [2]
Resim
1:
Elam Devleti’nin coğrafi konumu
B. ELAM DEVLETİ’NİN PREHİSTORİK
DÖNEMLERİ VE SUS ŞEHRİ
Türkistan’ın ilk
Neolitik devirlerinden itibaren Sümerler batıya doğru İran yaylası
güzergâhından ilerlemişlerdir. Elam denilen Kerkha ve Karun bölgesine
girmişlerdir.[3]
Sus adı verilen bölgeye yerleşmiş ve bura bir şehir kurmuşlardır. Bugün harabe
olan bu bölge yerlilerce “Kale” adı ile anılmaktadır.[4] Ön
Asya’dan gelen ön Sümerliler bu şehri ön Asya’nın önemli bir merkezi haline
getirmişlerdir.
1978 yılında Fransa’nın
Basra bölgesinde yaptığı kazılarda “Sarzec” tarafından “Tello” denilen alanda
Sümerlilere ait “Lagaş” şehri bulunmuştur. Bunu takip eden süreçte çivi
yazısının okunması ile birlikte Ön Asya’nın bu ilk devirlerinin karanlık dönemleri
gün yüzüne çıkmıştır. Bundan sonra birçok bilim adamı bu bölgede araştırmalara
yönelmiştir. Bunlardan biri de dönemin önemli arkeologlarından Fransız “Jaque
de Morgan”’da 1887-1889 yılları arasında İran’ın batı bölgesinde Zağros dağları
civarında arkeolojik, jeolojik ve coğrafi araştırma seyahatinde bulunmuş ve
buralarda da çok eski medeniyetlerin var olduğunu anlamıştır. Sus (Susa)
şehrini 1897 ziyaret atiğinde buranın zannedildiği gibi yalnız Perslere ait
olmadığı çok daha eski bir medeniyete de ev sahipliği yaptığını keşfetmiştir.
Bunun üzerinde Fransa devleti Sus şehri için J. de Morgan 1897 yılında bu
bölgede kazılara başlamıştır.[5]
Burada başlatılan kazı
İran devleti için bir ilk olmuş ve bu kazı 1907 yılına kadar sürmüş ve bulunan
eşyalar Paris’e götürülmüştür. Burada yapılan kazı beş medeniyete ait enkazın
üst üste olduğunu ortaya çıkartmıştır. Yaklaşık 25 Metre derinde olan “Sus I”
diğerlerinden farklıdır. Bu tabaka ve üzerindeki topraktan sonra muhtelif
ikinci bir medeniyet yer almaktadır. “Sus (Susa) II”’de ise Akadlı Sargon’un
torunu Naram-sin devrine (c.a. M.Ö. 2745) aittir. Üçüncü tabaka ise Hammurabi
zamanına (c.a. M.Ö. 2003), dördüncü tabaka İran Ahamenişler devrine (c.a. M.Ö.
525), en son tabaka ise Ahamenişler’den günümüze kadar uzanmaktadır.[6]
Burada en önemli tabaka
Sus (Susa) I tabakasıdır. Burası duvarlarla çevrilmiş bir şehir mezarlığıdır.
Yerleşim yeri içerisinde bulunan fakat ayrı mezarlık halinde bulunan bu
mezarlara “Extramural” adı verilmektedir.[7]
Resim
2:
Sus arkeolojik bölgesi
Resim
3:
Sus’da bulunmuş baltalar
Yalnız duvarlar
yıkılmış ve tuğla kırıklarından geriye pek bir şey kalmamıştır. Zemindeki kül
tabakası ve yanmış kemikler kuvvetle muhtemel olarak bu şehrin bir yangın
sonucunda yok olmuş olabileceği ihtimalini doğurmaktadır. Fakat yangının neden
çıkmış olabileceği şüphelidir. Burada bulunan iki bin kadar cesedin kimi yan
yana kimisi de karışık olarak gömülmüştür. Bazı cesetler upuzun yatırılmış
bazılarının ise ayakları bükülmüştür. Bir kısım iskeletler sağlam dururken bir
kısım iskeletler ise toz haline gelmiştir.[8] Mezarlarda
kişilerin başuçlarında ya da ellerinin arasında gerdanlık, küpe, kolye gibi
ziynet eşyaların konulmuş olması onların ahret inancına sahip olduklarını
göstermektedir.[9]
Resim
4:
Sus’da bulunan gri renkte silis balta
Resim
5: Sus’da bulunan çakmak taşından çift ağızlı balta
Burada bulunan aletler
büyük ölçüde neolitik devre ait aletlerdir. Bunlar çakmak taşından yapılmış ok
başları, kireç taşı baltaları, küçük baltalar, çekiçler, testereler,
çanak-çömlekler, vazolar v.b gibi eşyalardır.[10]
Bu aletlerin içinde en çok dikkat çeken çakmak taşından yapılış testerelerdir
bunlar hem ağaç kesmek hem de tahıl öğütmek için kullanılmışlardır. Bu da
halkın ziraat yaptığını göstermektedir. Ayrıca avlanma için kullanılan aletler
bu toplumun önceden avcılık yaptığını ve temel geçim kaynağının bu olduğunu
göstermektedir.[11]
Bu aletlerin az sayıda olması bu toplumun çok erken devirlerde tarıma geçtiğini
göstermektedir. Buradan çıkarılan diğer eşyalar arasında; kadın mezarlarında
bakır aynalarve küçük vazolar bulunmuştur. Vazolar değişik şekillerde ve
desenlerde tasvir edilmiştir. Elam insanının günlük yaşamı da çeşitli insan ve
hayvan figürleri ile tasvir edilmiştir.[12]
Bunun yanında Nekropol’den dört bin kadar vazo çıkartılmış ve bu vazoların
2500’ü renklidir. Bu vazolar çok iyi temizlenmiş sarı topraktan yapılmıştır.
Bunlar üç grup şeklinde sınıflandırılabilir. 1) ayaksız ince ve uzun vazolar
(muhtemelen su içmek için), 2) kulpsuz geniş tabaklar muhtemelen yemek için, 3)
kapaklı büyük testiler (saklama kabı). Bulunan bütün vazolar kulpsuzdur ve
kenarlarına açılan delikler muhtemelen ip geçirilerek taşımak amacıyla
açılmışlardır. Bu vazolara siyah bir boya sürülmüş ve bunlar fırınlarda
pişirildikten sonra koyu sarı ve kahverengi rengi almıştır.[13]
Vazolarda genelde düz çizgiler kullanılmıştır. Bu şekillerin yanında insan ve
hayvan şekilleri de yer almaktadır.
Resim
6:
Sus’da (Susa) çıkartılan vazo örneği
Sus I şehri M.Ö.
5500-4000 arası dönemlerde varlık göstermiştir. Sus II yerleşimini I’den ayıran
en önemli hadise II’nin aletlerinin diğer Elam bölgelerinde (Musiyan Tepe, Aliabat Tepe, Gulam Tepe
gibi…) de ortaya çıkmış olmasıdır. Bu gösteriyor ki prehistorik dönemin
sonlarında başlamış olan Sus II yerleşimi protohistorik dönemin boyunca Naram-sin
dönemine kadar devam etmiştir. Sus II dönemine ait bir takım buluntular şehrin
150 km batısında Musiyan Tepe’de arkeolog Gautier tarafından 1903 yılındaki
kazı sonucunda ortaya çıkartılmıştır. 1913 tarihinde Maurice Pézard Basra
körfezinde yaptığı kazı sonucunda aynı sonuçları elde etmiştir. İngiliz
arkeologların bundan sonra Sümer yerleşim merkezleri olan Eridu, Ur, Uruk ve
Kiş bölgelerinde yaptığı kazılarda Sus II medeniyetine ait kalıntılar
bulmuşlardır. Yukarı Mezopotamya’da çeşitli alanlardab yapılan kazılarda da
Asur ve Suriye topraklarında Elam’a (Sus II) ait bir takım buluntular ortaya
çıkartılmıştır. Yapılan tüm bu kazılar ve buluntular sonucu ilk Elamlılar’ın Ön
Sümerliler ile akraba oldukları ortaya çıkmaktadır.[14]
Resim
7:
Sus’da (Susa) çıkartılan yemek tabağı örneği
C.
ELAM SİYASİ TARİHİ
1.
PROTOHİSTORİK
DEVİRDE VE TARİHİ DEVİRLERDE ELAM
Kimi kaynaklara göre
Uruk döneminin sona ermesiyle Elam devletini kuracak olan topluluk Zağros
dağlarından Sus bölgesine gelerek bu bölgeye yerleşmişler ve Sümer dilini ve
kültürünü kendi potasında eriterek benimsemişlerdir. Uruk yerleşkesinden
esinlenen bu merkez bir devlet yaratmıştır.[15]
Bu dönemde Sümer
kaynaklarının bir kısmının bulunmuş olduğu Lagaş şehri kayıtları Elam
devletinin bir takım prensliklere bölünmüş olduğunu anlatmaktadır. Buradan
anlaşıldığına göre Ön Sümerliler buralara yerleştikleri zaman küçük prenslikler
oluşturdukları açıktır. Bu prenslikler bilhassa Anzan ve Anşan tepeleri üzerine
yerleşmişlerdir. Bu beylikler birleşerek feodal bir merkez oluşturmuşlardır. Bu
dönemde prensliklerin her birinin başında hem baş kâhin hem de başrahip olan
bir hükümdar bulunmaktaydı. Daha ziyade Anzan prensliği güç kazanarak
diğerlerini kendine bağlamıştır. Bu prensliğin merkezi olan Sus şehri devletin
merkezi olmuştur.[16] Lagaş
kayıtlarında göre Elam devletinin M.Ö. 3000’lerde Sinar ve havalisine akınlar
yaptıkları belgelenmiştir. Fakat Lagaş kralı Eannatum bu akınları
püskürtmüştür. Eannatum’un oğlu Antemena devrinde Elam devletinin Sinarı tahrib
ettikleri ve hatta Lagaş şehrini yağmaladıkları bir tablette geçmektedir.
Elamlılar Nimmar adı verilen bir rahiple girdiği mücadele sonucu ise
yenilmişlerdir. Elamlıların bu akınları karşısında Mezopotamya hükümdarları da
onlara karşı akınlarda bulunmuşlardır.
Sus’un bu dönemdeki dini
yaşayışı ve medeniyet sembolü eserleri diğer devletlerle benzerlik
göstermektedir. Bu benzerlik hemen hemen her alanda göze çarpmaktadır. Sus II
Elamlıları yazıyı kullanmışlardır. Bunun için gerekli şeyleri kuvvetle muhtemel
Sümerliler’den öğrenmişlerdir. Elam’da da grafik işaretler ve hiyeroglif
tasvirler bulunmaktadır. Elamın bu şekildeki küçük prensliklerden oluşmuş
yapısı ve kültürü M.Ö. 2725 yılına kadar sürmüştür. (Akad Kralı I. Sargon
dönemine kadar). Akadlı Sargon Sümer kralı Lugal Zaggazi’ye (M.Ö.
2750-2725) karşı kazandığı zafer
neticesinde Akadlı Sargon Elam bölgesine de hâkim olmuştur. Bu tarihten sonra
Elam’ın üçüncü devri başlar. (Elam-Akad dönemi).[17]
2.
ELAM
– AKAD MÜCADELESİ
Bu dönem Akad kralı I.
Sargon’un Elam bölgesini istilasından Hammurabi dönemine kadar devam etmektedir
(c.a. M.Ö. 2725-2003). Sargon Elamlılara boyun eğdirmekte zorlanmış fakat tam
bu dönemde Elam hanedanı içinde çıkan karışıklıktan faydalanmıştır. Sargon’dan
kalan belgeler ve bulgularda onun Elam ülkesine hâkim olunduğu anlatılmakta ve
bazı eyalar üzerine tasvir edilmektedir. Özellikle Akad kralının Elam’a karşı
kazandığı bir galibiyet Nippur yakınlarında ortaya çıkartılmış vazolar üzerine
işlenmiştir.[18]
M.Ö. 2340- 2284 yılları arasında Akadlı Sargon Sus şehrini ele geçirdiği
kaynaklarda belgelenmiştir.[19]
Bu mücadele Akadlı
Sargon’un torunu Naram-sin dönemine kadar devam etmiş ve bu dönemde Elam
bölgesi büyük ölçüde ele geçirilmiştir. Bölgedeki yerel krallardan vali (ansi)
ya da general (Şagina) olarak bahsedilmesi İran’daki Sus merkezli Elam’ın
Akadlara bağlı olduğunu göstermektedir. Ayrıca resmi yazışma dili de
Akadça’dır. Bu dönemde Elam hükümdarları belli bir otoriteye sahiptir. Bunu
Naram-sin’in adı bilinmeyen büyük bir Elam hükümdarı ile yaptığı anlaşmadan
anlıyoruz. Anlaşmada Akad’ın boyun eğmesinden hiç söz edilmemekle birlikte,
Elam’ın Akad devletinin düşmanlarını kendi düşmanları sayması yer almaktadır.
Bu bilgiler Elam devletinin Akadlılara bağlı olduğunu göstermektedir. Fakat
Elamlılar özerk olsa da fazla hafife alınmamalıdır. Bu dönemde Akad usulü
belgelere tüm Yakın Doğu’da rastlamaktayız.[20] Sus’da
bulunan Naram-sin’e ait olan bir kitabede Elam dili, Sinear çivi yazısı ile
yazılmıştır. Buradan anlaşılıyor ki bu dönemde Elam devletine birçok Sami
kökenli kavim girmiştir.[21] Bundan
sonra Sami lehçe Elam’da hâkim olmaya başlamıştır. Bu hâkimiyet ikinci bin
yılın ortalarına kadar devam etmiş ve ikinci bin yılın ortalarında tekrar eski
kültür güç kazanmıştır.[22] Bu
bize Akadlılar’ın bu devleti hâkimiyetlerinde tutabilmek için içerisine Sami
kökenli halkları yerleştirerek nüfuz kazanmayı amaçlamış olmalıdırlar. İçte
birlik olmayan bir devlet güçlü konumda olamaz. Bu sebeple hâkim devlete karşı
baş kaldıramaz. Elam bunu zamanla kendi lehine çevirmiş gözükmektedir.
Guti’lerin
Mezopotamya’yı istilası sırasında da Sümerliler ve Elamlılar arasında bir takım
mücadeleler olduğunu Lagaş hükümdarı Gudea’nın kitabesinden öğreniyoruz. Bu da
gösteriyor ki Akadlılar’ın son zamanlarında Elamlılar bağımsızlıklarını
kazanmaya başlamışlardır. Özellikle son hükümdar Şargalişarri zamanında
büsbütün bağımsız olmuşlar ve Sümer devletine saldırılara başlamışlardır. Gutiler’in
Akad devletine son vermesiyle Elam devleti bağımsızlığını kazanmıştır.[23] Bunun
arkasından Lagaş kralı Gudea Elam üzerine yürümüş Anşan’ı istila ederek
buradaki ganimetleri ülkesine götürmüştür.
Akad devleti döneminin
sona ermesiyle Elam devletinde karşımıza Başa-Şuşinak isminde bir hükümdar
çıkmaktadır. Elam valisi ve Sus Patesisi ünvanı taşıyan bu şahsa ait iki dikili
taş üzerinde Zavan kralı unvanı ile yer almaktadır. Bu kişiye ait kitabelerin
bir kısmı Elam dili ile bir kısmı ise Akad dili ile yazılmıştır. Bu yazılar arkaik
Elam yazısının Anzan dilinde, Sümer çivi yazısının ise Sami dilindeki
kitabelerde olduğunu göstermektedir. Tabletlerden anlaşıldığına göre
Başa-Şuşinak sınırları genişlettikten sonra “Dört iklim hükümdarı” unvanını
almıştır. Bu dönem Akad devleti döneminde başlamış ve IV. Uruk sülalesi
dönemine kadar devam etmiştir.[24] Buradan
anlaşıldığına göre Guti istilası en çok Elam devletine yaramıştır. Elam devleti
bağımsız olmakla birlikte Mezopotamya’da güçlü bir konuma gelmiş ve diğer
devletlere üstünlük kurma mücadelesine girmiştir. Fakat “Dört iklim hükümdarı” unvanın muhafaza edilemediği
tabletlerden anlaşılmaktadır. Bu da her hükümdar zamanında büyük başarılar elde
edilemediğini ortaya koymaktadır. Kimi zamanda devlet bölge hâkimiyetinde pasif
kalmıştır.
3.
HUTRANTEPTİ
SÜLALESİ DÖNEMİ
Başa-Şuşinak’tan sonra
Elam’da bir hanedan ortaya çıkmıştır. Fakat nasıl ortaya çıktığı hususunda
bilgimiz yoktur. Ele geçen tabletler Başa-Şuşinak’tan sonra Hutrantepti adında
bir patesinin başa geçtiğidir. Bunu takiben aynı soydan patesilerin başa
gelmesinden dolayı bir dönem olarak adlandırılır. Bunlardan I. İddu’ya ait bir
takım eserler bulunmuştur. Bu belgelerden ele geçen bir kitabeden bu kişinin
şehrin etrafını sur ile çevirdiğini öğreniyoruz. Aynı zamanda bu kişi şehir
imarına da önem vermiş ve bir takım inşaatlar yaptırmıştır. İddu’nun oğlu
Danruhuratir, Sinar ile Elam arasındaki Tupliyaş Patesisi’nin kızı ile
evlenmiştir. Oğlu II. İddu (Kindadu) Sus şehrinin surlarını yeniden inşa
ettirmiştir.[25]
Sur inşasına bu kadar önem verilmesi muhtemelen şehrin saldırı tehtidlerine
karşı birer önlem niteliğindedir. Şehrin güvenliğini bu dönemin hükümdarları ön
planda tutmaktadır. Üçüncü Ur Sülalesi dönemine kadar bu hanedan devam
etmiştir.[26]
Resim
8:
Tupliyaş Patesisisnin Taş Heykeli
4.
III.
UR SÜLÂLESİ DÖNEMİNDE ELAM
Hutrantepti
sülalesinin, Sinar’ın III. Ur Hanedanı zamanında sona erdiği anlaşılmaktadır. III.
Ur Sülalesi’nin ikinci hükümdarı “Şulgi” Anzan ve Sus şehirlerini alarak
Hutrantepti sülalesine son vermiştir. Bu zafer sonrası Şulgi döneminde (M.Ö.
2094-2047) Elam devleti Sinear Krallığına geçmiştir. Şulgi Elam’ı küçük
prensliklere ayırmış ve bunların başına kendisine bağlı patesiler geçirmiştir.[27]
Dönemin en büyük krallarından biri olan Şulgi(2094-2047) zamanında da yayılma
ve egemenlik politikası benzer biçimde sürdürülmüştür. Şulgi, Akkad kralı
Naram-Sin gibi kutsal bir kişilik olarak kabul edilmiş, adına tapınaklar
yapılmış ve Sümer edebiyatında onun için ilahiler yazılmıştır. Bu dönemin en
dikkat çekici yanı, Sümer ülkesindeki ekonomik canlanma ve olağanüstü
büyüklükteki inşa programlarıdır. Şulgi ve halefleri Sus şehrinde de bir takım
mabetler inşa ettirmişlerdir.
Şulgi’den sonra Ur
sülalesi güç kaybetmeye ve Elam tekrar güçlenmeye başlamıştır. Bu neticede
Elam’da yeni bir hareket başlamıştır.
5.
EBARTİ − SILHAHA SÜLALESİ DÖNEMİNDE ELAM
Elam devleti bağımsızlığını kazanmasıyla yeni
bir sülale devrine girilmiştir. Bu sülâlenin kurucuları Ebarti ile oğlu
Sıhaha’dır. III. Ur sülâlesinin son hükümdarı olan İbi-sin’in Elamlılar
tarafından ele geçirildiğini gösteren bir tablet de bu olayı doğrulamaktadır. Böylelikle
hakimiyet tekrar Elam devletine geçmiştir. Bu dönemde Ur hanedanı varislerinin
Sus veziri unvanı taşıdıklarını ele geçen belgelerden biliyoruz. Bu dönemle
ilgili ayrıntılı bilgi mevcut değildir.[28]
6.
ELAM’DA EMUTBAL HEGEMONYASI VE KUDUR-NAHUNDİ
Elam’ın Dicle ile
Zağros eteklerinin batı kısmında bulunan kısmı Emutbal ya da İmutbal ismi ile
anılmaktadır. Burası dağlık olduğu için her zaman göç alıyordu ve son derece
güçlü oluyordu. Asur krallarından meşhur Asurbanipal’in ele geçen bir
kitabesinde Elam kralı Kudur Nahundi adında birinden bahsedilmektedir. Dönemin meşhur
krallarından olan Asurbanipal sadece Elam ile değil dönemin diğer güçleriyle de
münasebet içindeydi ve güç kazanmaktaydı.[29]
Kudur Nahundi Elam’ın
idaresine geçmekle kalmamış ve gözünü Dicle ve Fırat vadilerine dikmiştir.
Sümer bölgesini ele geçirdiği bölgeye hâkim olan Temtiyagun’un onun veziri unvanı
taşımasından ve Kudur Nahundi adına bir kitabe dikmesinden anlaşılmaktadır. Bu
zamanlarda Sümer bölgesi hanedanları İsin ve Larsa ismini taşıyordu. Kudur
istila ettiği bölgelerdeki hanedanları tasviye etmemiş, onları bölgede vezir
unvanı ile bırakmıştır. Bunlardan en meşhuru Kuk Kirmaş’tır. Bazı kaynaklar onu
Kudur’un halefi olarak göstermektedir. Kuk Kirmaş’tan sonraki haleflerinin
vezir unvanını taşımadıkları bunu adeta doğrular niteliktedir. Bunlar bu
dönemden sonra Sus Baş Komutanı unvanı taşımaya başlamışlardır. Bu dönemde Der
Şehri Prensinin ele geçen bir tablette Kudur’u ve haleflerini mağlup ettiği
kayıtlara geçmiştir.
I. Babil devleti
kurulmaya başladığı zamanda Elam’da Addapakşu adında bir prens karşımıza çıkar.
Vesikalardan bu prensin Sinear’ı metbu tanıdığı anlaşılmaktadır. Bütün
bunlardan anlaşılan Elam devleti güçlü olduğu zamanlarda bölge hakimiyetinde
önemli rol oynamış, güçlü olmadığı zamanlarda ise dağlı kavimlere karşı Sinear
prenslerine sığınmıştır ve varlığını korumayı başarabilmiştir.[30]
6.1
BUGÜNE KADAR KARŞIMIZA ÇIKAN ELAM HÜKÜMDARLARI
a.
En Eski Patesiler
v Simbi
v Işık
= Işuk
v Başa-Şişunak
b.
Hutrantepti Hanedanı
v İddu
I, Hutrantepti = İddu Şuşinak, Bebi Oğlu
v Danruhuratir
v Kindadu
veya İddu II
c.
Şulgi İdaresine Mensup Patesiler
v Ebarti
v Silhaha
v Sırıkduh
v Şimbalar
Hubbak
v Temtiyagun
v Kukkırmaş
v Adda
Pakşu = Ata ----Pakşu
v Temtihalki
v Kuknaşur
7.
ELAM’IN ZORLU DÖNEMİ
Amurru göçleri yaşandığı sırada Elam devleti tekrar
güç kazanmıştır. Elam devletinin başında Kudur Nahundi soyundan prensler
bulunmaktaydı. Bu prenslerden bildiğimiz en eski olanı M.Ö. 2050 tarihine doğru
yaşadığı sanılan Şimtişilhak’tır. Bu
kişi mühtelif yerleri ele geçirmiş olsa da önemli başarıyı sağlayan oğlu Kudur
Mabuğ’dur. Ele geçen belgelerde Larsa’yı zapt ettiği anlaşılmaktadır. Larsa
kralı Sumuilum’un ölümünden sonra baş gösteren karışıklıktan faydalanarak
bölgeyi ele geçirmiştir. Bununla kalmayıp aşağı Mezopotamya’yı da ele
geçirmiştir. Larsa’ya oğlu Arad-sin’i, sonra da diğer oğlu Rim-sin’i tayin
etmiştir. [31]
Bir kitabesinde Kudur Mabug, Amurru şeyhlerinin
yurtlarını elinden alarak oraya hakim olduğundan bahsetmektedir. Buradan Martu
ülkesi diye bahsetmesi onun Suriye sınırlarına kadar gelerek Akdeniz’e
dayandığını göstermektedir. Bu olay Tevrat’da ve Tekvin Kitabı’nda da
bahsedilmektedir. Oğullarına Sami adlar vermesi bu fetihleri doğrular
niteliktedir. Elamlılar’ın bu faaliyetleri sırasında Amurrular da Babil’e
yerleşmişlerdir. Bunlar Elam’a karşı etki gösteremese de Babil tahtı Hammurabi
gibi güçlü bir hükümdara geçince durum değişmiştir.[32]
M.Ö. 19. yy’da Elam İsin ve Larsa krallarıyla
birlikte Babil’e karşı çeşitli zamanlarda ititfak kurmuşlardır. Bu olay zaten
karmaşık olan tabloyu daha da karmaşık hale getirmiştir. Büyük bir güç olan
Eşşunna ortadan kalkınca Elam önemini arttırmış fakat kuzeyindeki Babil
topraklarından uzak durmuştur. Koalisyonun ortadan kalkması da Elam ile bölge
devletlerini doğrudan yüz yüze getirdi. Nüfuzu artık önemli düzeyde ve geniş
çaptaydı. Örneğin Suriye’deki Katna hükümdarı Halep’le arsındaki savaşa yardım
etmesi için Elam’a torak teklifinde bulunmuştur. Elam çeşitli devletlerden
mektuplar almakta ve bu mektuplarda büyük devlet hükümdarları Elam hükümdarı
Sukkal-mah’a “kardeşim” diye hitap etmekteydi. Bu Elam’ın büyük devletlerarasına
girmiş ve kabul görmüş bir devlet olduğunu ispatlamaktadır. Elam gücünü geniş
nüfuzuna borçluydu ve ayrıca İran Mezopotamya kalay ticaretinin kontrolünü de
elinde tutmaktadır. Kalay Mari üzerinden ve Elam üzerinden Akadeniz’e
ulaşıyordu. Babil’li Hammurabi Elam’a Karşı Mari ve Halep ile ittifak kurdu.
Elam babil devleti içine alınmasa da nüfuzunu yitirdi.[33]
8.
BABİL HÂKİMİYETİNDE ELAM
Dört iklim hükümdarı olan Hammurabi Sinear gibi
Elam’ı da hâkimiyeti altına almıştır. Sus hükümdarları kendisine bağlılıklarını
bildirmişlerdir. Hammurabi’nin dördüncü halefi Ammisaduka (M.Ö. 1857-1837)
Sus’da hükümet naibi olarak Silhaha soyundan Kuknaşur isminde bir patesi
bulunmaktaydı. Bu tarihten I. Babil devrinin sonuna kadar Elam ile ilgili bir
kayıt bulunmamaktadır.[34]
Bu dönem arasında büyük ihtimalle Elam Babil tarafından idare edilmektedir. Babil’in
Hititler tarafından işgali sonrası Kassitler devrine kadar karışık dönemde Elam
büyük ihtimalle bağımsızlığına kavuşmuştur.[35]
9.
KASSİTLER DÖNEMİNDE ELAM
Kassitler’in Sinear’ı istilâları Elam üzerinde bir
etki yapmamıştır. Karışıklık döneminde
bağımsızlıklarını kazanan Elam patesileri Kassitler döneminde de bunu devam
ettirmişlerdir. Bu dönem ile ilgili ele geçen vesikalar Kassitler’in Elam ile
dostane ilişkiler içerisinde olduğunu hatta Elam Asur tehlikesi ile karşı
karşıya kalan Kassitler’in tarafını tutmuştur. Yalnızca bu dönemin ilk hükümdarı
olan Gandaşın’ın halefi Agüm Elam üzerine sefer yaptıysa da başarılı
olamamıştır. Bu durum Elam’ın bu dönemde kendini koruyacak kadar güçlü ve
kuvvetli olduğunu gösterir. Bu dönemde Kassitlere ait fazla kitabe bulunmaması
Elam ile ilişkileri hakkındaki bilgilerimizi sınırlı kılar. Yalnız bir kitabede
Sus Prensi Untaşgala’ya ait ifadeler yer almaktadır. Burada birde Kassit kralı
olan Kaştiliaş’tan bahsedilmektedir. Bunlardan kalan kitabelerde Kassitler
devrinde Elam’ın müstakil bir devlet olduğu anlaşılmaktadır. Burada dikkat
çeken diğer önemli hadise ise Naram-sin döneminden beri ilk defa Elam Dili ile
yazılmış vesikaların olmasıdır. Utaşgala’dan sonraki haleflerde Elam dilini
kullanmışlardır. Bu kitabelerde Elam hükümdarları kendilerini kral olarak ifade
etmektedirler.[36]
Elam sakinleri ise kendilerine Haltami (Hatamti) adını vermektedirler
(Akadça’da Elamtu).[37]
Elam’da bu devir dağlı kavimlerin Elam üzerine
egemenlik kurması ile açıklanabilir. Bu dönemde M.Ö. yaklaşık 1500’lerde hüküm
süren Untaş-gal adında kraldan bir takım eserler kalmıştır. Ondan sonra başa
geçen krallar hakkında bazılarının adları dışında bilgi bulunmamaktadır.
Resim
9: Kral
Untaş-Gal’a Ait Koç Başlı Balta
Untaşgal döneminden
sonra Kassitlerin Babil kralı Kurikalzu Sus’u yeniden işgal etmiş ve önceleri
Sus’a getirilen emanetleri ve heykelleri tekrar geri almıştır. Kurikalzu’nun
halefleri Elamlılar karşısında daha az başarılı olmuşlardır. Fakat Asurlular
güçlü duruma gelince Elamlı yöneticiler ve Kassit hanedanı tekrar beraber
hareket etmek durumunda kalmışlardır. M.Ö. 1245 tarihinde Asur kralı
Tukultininurta Kassit kralı Kaştiliyaş’ı yenip esir ederek Asur ülkesine
götürünce Elamlılar Kassitler lehine sahneye çıkmışlardır. Elam prensi
Kindinkutrudaş Asurlular’ın Babil’e tayin ettiği valiyi sürmüşlerdir. Gerçi
Asur devleti kuvvetli bir ordu ile tekrar burayı almıştır. Fakat Elam buna
karşılık Asur hükümdarının oğlu ile anlaşarak bu durumu tersine çevirmeyi
amaçlamışlar ve oğlu babasına karşı kışkırtarak desteklemişlerdir. Asi presns
babasını öldürünce Elam da bu kargaşadan yararlanarak Babil tahtına Kassit
prenslerinden Adadşumnasır’ı geçirmişlerdir. (1234-1205). Eski Asur
hanedanlığının yıkılmasından sonra ortaya çıkan yeni kurulan Asur hanedanının
başına Ninurtapalekur geçmiştir. Tekrar kassitler üzerine yürüyünce Elam’da
yönünü buraya çevirmiştir. Elamlıların en şöhretli krallarından olan Şütrük
Nahunde, Babil kralı I. Marduk-Apal-İddin zamanında Sinear’a girip büyük
şehirleri talan etmiştir. Buradaki eserleri başkent Sus’a götürmüştür. J. De
Morgan’ın Sus’da yaptığı kazıda Sargon ve Naram-sin stelleri ile Hammurabi
kanun steli gibi bir çok stel (Stel: Dikilmiş, yekpare taştan yapılara
verilen ad. Biçim olarak dikdörtgen ince bir taş levha, kesik sütun, silindirik
bir sütun gibi biçimlerde görünürler. Mezopotamya’da genellikle steller kral
buyruklarının yazıldığı salt bir anıt niteliğinde yapılardır.)[38]
bulması bu olayı kanıtlamaktadır.[39]
Bu devirde diğer önemli
Elam kralı II. Kudur Nahunte’dir. Kendisinin tarihi kitabelerinde Asur ile
mücadelelerinden bahsedilmektedir. Ondan sonra gelenler Elam hükümdarları şehir
imarına ve güvenliğine önem vermişler ve bu konuda çalışmalarda bulunmuşlardır.
Bu dönem hükümdarlarından II. Şütrük Nahunte Babil hükümdarı Nabu-Hodo-Nosor’un
(M.Ö. 1148-1123) istilâsına karşı koymuştur. Onuncu asırda Asur bütün
Mezopotamya’yı tehdit eder duruma gelmiştir, tabi buna Elam da dâhildir. Bu
tehlike karşısında Elam devleti eski düşmanı olan Kaldediler ile ittifak
kurmaya mecbur kalmışlardır. Asur devleti ittifakları mağlup etmiştir tabi
Elam’ıda. Elam Devleti’nin başına Kalluşuş adında biri geçmiş ve devletin
bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu kral ilk zamanlarında önemli başarılar elde
etmiştir. Hatta M.Ö. 694 yılında Babil’i bile işgal etmiştir. Fakat Sargon’un
halefleri olan Sennacherib ve Asarhaddon Elam’ı yeniden ele geçirmiştir.[40] Bu
tarihten sonra tarihten sonra Elam’da bir takım isyanlar meydana gelmiştir.
Bütün bu isyanlar sonrasında Asur kralı Asurbanipal’de Elam ülkesine hiç
olmadığı kadar ağır bir darbe vurarak başkent Sus’u istilâ etmiştir. Bu olay
Elam Devleti’nin sonunu hazırlamış ve Elam devleti bir daha toparlanamamıştır. Bu
olay kaynaklarda ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Bu tarihten sonra
Elamlılar siyasi varlık gösterememişler fakat Medler dönemine kadar
varlıklarını sürdürmüşlerdir. Her ne kadar yaşasalar Asur darbesinden sonra bir
daha hiç toparlanamamışlardır. Medler bu devletin izlerini M.Ö. 7. yy’da tamamen
silmişlerdir.[41]
D.
ELAM KÜLTÜR VE UYGARLIĞI
1.
Elam Dili (Elamca)
Yerli Elam çivi yazısı
tarihi Uruk tabletleri kadar eskidir. Bu tabletlerin büyük bir kısmı
okunabilmiş ancak resim yazısından hece yazısına geçiş kısımları okunamamıştır.
Sümer çivi yazısına paralel gelişen bu yazı ile uğraşan bilim adamı günümüzde
oldukça azdır. Dilin bilinmezliği ve bu konuda araştırma yapanların
yetersizliği gibi zorluklar akademisyenleri ve öğrencileri bu konudan
uzaklaştırmıştır.[42]
Resim
10: Elam
tabletlerinden bir örnek
Bazı araştırmalar
göstermektedir ki Elam dili eski Türkçe ile büyük benzerliler göstermektedir. Örneğin
Elamca’daki yıl anlamını veren “Pel” sözcüğü Türkçe’nin Yıl kelimesi olan “İl”
kelimesinin en eski versiyonudur. Baştaki “p” harfinin düşmesi ile aradaki
benzerlik ortaya çıkmaktadır. Bunun gibi kelime benzerliklerinin dışında bazı
ortak gramer özellikleri de dikkat çekmektedir. Bulardan bir kaç örnek verirsek Türkçe’deki
“ti” eki Elamca’da “ta” ile yapılır. Elamca’daki “ki-ka” ekleri Türkçe’de
“ke-ka” ile yapılmaktadır. Diğer taraftan yalın hal Türkçe’de olduğu gibi hiç
ek almadan yapılmaktadır. Elam dilinde ismi fiilimsi yapan “an” veya “n” eki
Türkçe’deki “an-en” ekinin aynısıdır.[43] Sonuç
olarak bu kadim dil hakkında pek fazla bilgimiz olmasa da yapılan araştırmalar Türk
dili ile arasındaki büyük benzerlikleri ortaya koymakta ve atalarının Türk olma
ihtimalini akla getirmektedir.
2.
Yönetim Şekli ve Devlet İdaresi
Ele geçen kaynaklar
Elamlar’ın ilk dönemlerinde küçük prenslikler halinde yaşadıklarını
göstermektedir. Zamanla prensliklerin en büyüğü olan Sus (Susa) diğerlerini
hakimiyeti altına almıştır. Sus presnleri kral unvanları aldıklarında diğer
beyliklere “Şukkal” veya “Şukkalmaş” diğer adı ile nazır unvanı vermekteydiler.
Krallık başka bir siteye geçtiği zaman aynı durum Sus için geçerli olmaktaydı.
Elam prensleri Sümer hükümdarları gibi patesi unvanını taşımışlardır. Elamlılar
muhafazakâr olmaları nedeniyle yönetim biçimlerini ilk zamanlarından beri
korumuşlardır.[44]
Elamlılar’da askeri ve
mülki idare birbirinden ayrı idi. Bununla birlikte hükümdar ikisininde idarecisi
konumunda idi. Hükümdarın yanında “Dörtler Meclisi” denilen bir meclis
bulunmaktaydı. Bu meclis askeri işlere bakan bir komutan ve bir adlî hâkimden
oluşmaktaydı. Önemli konulardaki kararlar hükümdar ve bu meclis tarafından
alınmaktaydı.[45]
Elamlılar’da yönetim
konusunda hakimiyetin sembolü ise tanrısal idi. Hakimiyet “Kut” veya “Kiten”
olarak adlandırılmakta ve hükümdara tanrı tarafından verildiğine inanılmakta
idi. Diğer taraftan çok tanrılı Elam Devleti’nde her tanrının kendi kutu vardı.
Bunlardan en kuvvetlileri ise “Humban” ve “İnşuşinak” idi. Bu kutun geri
alınması sonucu kralın öldüğü verilen bilgiler arasındadır. Yani kralın ölümü
tanrı tarafından ona verilen kutun geri alınmasına bağlanmaktadır. Bir diğer
husus ise Elam’da tıpkı Sümer’de olduğu gibi hükümdarlar tanrıdan
gelmemektedir, yani onlar tanrı değildir.[46]
Tanrının yeryüzündeki temsilcileridir. Veraset usulünde ise varis olabilmek
için baba gibi annenin de asil olması yani hükümdar soyundan gelmesi
gerekmektedir. Bu sebeple akraba evliliğinin yaygın olduğu şüphesizdir. Kral
öldüğünde ise en büyük kardeş tahta geçmektedir. Bu durum aynı zamanda
kargaşalar ve taht kavgalarına sebep olsa da Elam bu geleneğine uzun yıllar
bağlı kalmıştır. Veraset husunda göze çarpan önemli bir nokta ise anne hakkının
birinci derecede gözetilmiş olmasıdır. Yani anne ölünceye kadar saltanatta söz
sahibi olmaktadır. Bu Elamlılar’da kadının önemli bir mevkide olduğunu ve üstün
tutulduğunu göstermektedir.[47]
3.
Elam dini
Elam dini ele geçen
buluntulara göre üç aşamadan geçmiştir. İlk zamanda Elamlılar ağaçları,
hayvanları ve gökyüzünü kutsal saymaktaydılar. İlk zamanlara ait çıkan
eserlerde bunu sıklıkla görmekteyiz. Bu şekiller içerisinden yılanlar ve
kartallar dikkati çekmektedir.
İkinci aşamada ise
hayvan tasvirlerinin ön plâna çıktığı dönemdir. Bunlar arasında en dikkat çeken
ise aslan başlı insan vücutlu tasvirlerdir. Bu zoomorflar büyük ihtimalle doğaüstü
yaratıkları (cinleri) tasviren yapılmıştır.
Üçüncü aşama ise tanrılarını
insan şeklinde tasvir ettikleri aşamadır. Bu dönemde tanrılara adlar verilmeye
başlanmıştır. Özellikleri, vasıf ve statüleri belirlenmiştir. Bu tanrıların
içinde en büyüğü olarak “İnşuşinak” gösterilmektedir. Bu tanrı yıldırım, gök ve
fırtına tanrısı olarak bilinmektedir. Diğer bir önemli tanrıça ise Babil
tanrısı Marduk ile bir tutulan “Khumba”’ın eşi “Kirişna”’dır. Diğer tanrılar
ise Lagamal, adalet tanrısı Hunte, Arkhu gibi tanrılardır. Elamlılar; Sümer ve
Akad işgalleri sonunda bu ülkelerin tanrılarını da benimsemişlerdir.[48]
4.
Elam’da Sanat
Elam’ın başkenti olan
Sus (Susa) kazılarında bulunan eserler Elam’ın sanatta ileri bir seviyeye
ulaştığını göstermektedir. Özellikle
mabetler Elam’ın inşaatçılık konusunda geliştiğini göstermektedir. Bunlar
arasında baş tanrılar olan İnşuşinak ve Humban’a ait tapınaklar mimarî açıdan
dönemin önemli eserleri arasındadır. Arkeolojik veriler bu tapınakların harabe
görüntüsün M.Ö. 3000’li yıllarda sağlam olduğunu kanıtlamaktadır.[49]
Elam’da bulunan
heykellerin bir kısmı burada yapılmış bir kısmı da seferler neticesinde
getirilmiştir. Sanat konusunda özellikle Sümer kralı Gudea zamanında Sümer
etkisi oldukça yoğundur. Özellikle asfalt siyah heykelcikler bu sanatın ürünü
olarak dikkat çeker. Bulunan heykeller arasında dikkat çeken diğer eserler ise
tunçtan yapılmış heykellerdir. Burada yine Sümer tesiri görülmektedir. Bir
başka sanatsal yapıt ise dikili taşlardır. Bunlara beraber siteller ve bir
takım heykeller de zafer temsili olarak krallar tarafından yaptırılmıştır. Burada
bulunan en önemli eser ise şüphesiz “Hammurabi” kanun sitelidir.[50]
SONUÇ
Bu çalışmamda Elam
devletini her yönüyle elimden geldiğince açıklamaya ve ifade etmeye çalıştım.
Bu çalışmada Elam Devleti’nin siyasi, kültürel ve sosyal olarak var olduğu
dönemde nasıl faaliyet gösterdiğini inceleme ve değerlendirme imkânı buldum. Elam
devleti M.Ö. 3. Bin yıldan-6. Asra kadar siyasi ve kültürel olarak çağının bölgenin
önemli güçlerinden olduğunu ispatlamıştır. Bu devlet kimi zaman Suriye
sınırlarına dayanarak bölgenin kontrolünü ele geçirmiş kimi zaman ise bölgedeki
diğer büyük güçlere tâbii olmuştur. Siyasî etkisinin yanı sıra bir diğer önemli
husus da geleneklerine son derece bağlı olmasıdır ki son zamanlarına kadar
bunlarda çok az değişiklik olmuştur. Bu açıdan tutarlı ve büyük bir devlet
olduğunu ve kendine has bir duruşu olduğunu ispatlamıştır. Yaklaşık 2500 yıl
ayakta kalması bu hususa bağlı olsa gerek...
KAYNAKÇA
·
GÜLMUHAMMET, Hasan, “Elamlılar’da, İrani kavimlerde ve Türkler’de Saltanat ve Veraset
Usulü”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sa. 178, İstanbul 2009
·
GÜLMUHAMMET, Hasan, “Elam, Kas ve Türk Kültürü Arasındaki Parelellikler ve Türk Kültürü’nün
Eskiliği”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sa. 178, İstanbul 2009
·
GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk
Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987
·
MEMİŞ, Ekrem, “Eski Çağ Medeniyetleri tarihi”, Ekin Basım Yayın Dağıtım,
Afyon-Karahisar Ekim 2009
·
MİEROOP, Marc Van De, “Antik Yakın Doğu’nun Tarihi”, Dost
Kitabevi Yayınları, Ankara Ocak 2006
·
NISSEN, J. Hans, “Ana Hatlarıyla
Mezopotamya”, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2004
·
OATES, Joan, “Babil”, Arkadaş Yayınevei, Ankara 2004
·
ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli Soruda Arkeoloji”
, Yedi renk Basım Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011
·
POTTS, D.T, “Archaeology Of Elam”, Cambridge University Press, Edingurg 2004
·
SALTUK, Secda, “Arkeoloji Sözlüğü”, İnkilâp Kitabevi Baskı Tesisleri, İstanbul Kasım
1989
·
SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”,
Arkeoloji ve Sanat Tarihi Yayınları, İstanbul 1999
·
WORONOFF,
Jon, “Historical Dictionary of Mesopotamia”, The Scarecrow Press,
Inc. Lanham , Toronto •
Plymouth, UK, 2010
[1] WORONOFF, Jon, “Historical Dictionary of
Mesopotamia”, The Scarecrow Press, Inc. Lanham , Toronto • Plymouth, UK, 2010, Syf. 57-58
[2] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf.
128-129
[3] WORONOFF, Jon, “Historical Dictionary of
Mesopotamia”, The Scarecrow Press, Inc. Lanham , Toronto • Plymouth, UK, 2010, Syf. 57-58
[4] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf.
130-131
[5] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 131
[6] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 132
[7] SEVİN, Veli, “Arkeolojik
Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Yayınları, İstanbul 1999, syf.
76-79
[8] GÜNALTAY, Şemsettin,
“Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”,
Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 134-135
[9] ÖZDOĞAN, Mehmet,
“Elli
Soruda Arkeoloji” , Yedi renk Basım Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti.,
Mayıs 2011, syf. 56
[10] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf.
135-137
[11] SEVİN, Veli, “Arkeolojik
Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Yayınları, İstanbul 1999, syf.
56-57
[13] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf.
138-140
[14] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf.
140-144
[15] MİEROOP, Marc
Van De, “Antik Yakın Doğu’nun Tarihi”,
Dost Kitabevi Yayınları, Ankara Ocak 2006, Syf. 60-61
[16] MEMİŞ, Ekrem, “Eski Çağ Medeniyetleri tarihi”, Ekin
Basım Yayın Dağıtım, Afyon-Karahisar Ekim 2009, Syf. 24-26
[17] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf.
154-155
[18] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf.
156-157
[19] WORONOFF, Jon, “Historical Dictionary of
Mesopotamia”, The Scarecrow Press, Inc. Lanham Toronto • Plymouth, UK, 2010, Syf. 57-58
[20] MİEROOP, Marc
Van De, “Antik Yakın Doğu’nun Tarihi”,
Dost Kitabevi Yayınları, Ankara Ocak 2006, Syf. 90-91
[21] NISSEN, J. Hans,
“Ana Hatlarıyla Mezopotamya”, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2004, Syf.
198
[22] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf.
156-157
[23] MİEROOP, Marc
Van De, “Antik Yakın Doğu’nun Tarihi”,
Dost Kitabevi Yayınları, Ankara Ocak 2006, Syf. 108
[24] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 157
[25] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf.
158-159
[26] MİEROOP, Marc
Van De, “Antik Yakın Doğu’nun Tarihi”,
Dost Kitabevi Yayınları, Ankara Ocak 2006, Syf.
100-102
[27] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf.
158-159
[28] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 159
[29] OATES, Joan, “Babil”, Arkadaş Yayınevei, Ankara 2004,
Syf. 130
[30] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”,
Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 160-161
[31] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 163
[32] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 164
[33] MİEROOP, Marc
Van De, “Antik Yakın Doğu’nun Tarihi”,
Dost Kitabevi Yayınları, Ankara Ocak 2006, Syf. 127
[34] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 166
[35] MİEROOP, Marc
Van De, “Antik Yakın Doğu’nun Tarihi”,
Dost Kitabevi Yayınları, Ankara Ocak 2006, Syf. 128-130
[36] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 167
[37] WORONOFF, Jon, “Historical Dictionary of
Mesopotamia”, The Scarecrow Press, Inc. Lanham Toronto • Plymouth, UK, 2010, Syf. 57
[38] SALTUK, Secda, “Arkeoloji Sözlüğü”, İnkilâp Kitabevi Baskı
Tesisleri, İstanbul Kasım 1989, 6. Baskı, syf. 165
[39] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf.
170-171
[40] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf.
170-171
[41] WORONOFF, Jon, “Historical Dictionary of
Mesopotamia”, The Scarecrow Press, Inc. Lanham , Toronto • Plymouth, UK, 2010, Syf. 58
[43] GÜLMUHAMMET,
Hasan, “Elam, Kas ve Türk Kültürü
Arasındaki Parelellikler ve Türk Kültürü’nün Eskiliği”, Türk Dünyası
Araştırmaları Dergisi, Sa. 178, İstanbul 2009, Syf. 1-2
[44] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 172
[45] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 173
[46] GÜLMUHAMMET,
Hasan, “Elamlılar’da, İrani kavimlerde ve
Türkler’de Saltanat ve Veraset Usulü”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi,
Sa. 178, İstanbul 2009, Syf. 2
[47] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 173
[48] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf.
175-177
[49] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf.
178-179
[50] GÜNALTAY,
Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve
Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 180
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)