16 Nisan 2012 Pazartesi

Elam Devleti



T.C
GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI “ESKİ ÇAĞ TARİHİ” BİLİM DALI

“SEMİNER” DERSİ ARAŞTIRMA ÖDEVİ



ELAM DEVLETİ



Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Sabahattin BAYRAM


Öğrenci Adı ve Soyadı: Tamer EREN
Öğrenci Numarası: 118241111






GİRİŞ
Elam devleti günümüzde diğer Mezopotamya devletleri tarihine kıyasla çok daha az bilinmekte ve incelenmektedir. Tabi ki bunda devletin bazı dönemlerinin belirsiz olması ve dilinin zorluğu ve bazı noktalarının anlaşılamamış olması bunda etkilidir. Araştırma olarak hazırladığım Elam devleti tarihi konusunda elimden geldiğince bu tarihi aydınlatmaya çalıştım. Elam devleti her ne kadar komşu devler kadar bilinmese de ele geçen belgeler ve komşu devletlerle olan münasebetleri bu devleti aydınlatmamıza yardımcı olmuştur. Dönemin büyük güçleri arasına girmeyi başarmış olan Elam devleti kimi zaman tabi olurken, kimi zaman da hakim duruma geçmiş ve bölge siyasetinde her zaman rol oynamıştır. Kültürel açıdan ise çağdaşları gibi mühim bir seviyede bulunduğu ele geçen eserlerden ve kadim yapılarından anlaşılmaktadır. Bazı özelliklerinin ise eski Türk geleneklerine bir hayli benzemesi aynı coğrafyadan geldiği düşünülen Sümer kültüründen etkilendiğini, belki de kendisinin de aynı coğrafyadan geldiğini göstermektedir.














ELAM DEVLETİ




A.  ELAM DEVLETİ COĞRAFYASI



Elam devleti toprakları; Güneybatı İran coğrafyası içerisinde kalan ve bugün Khuzistan bilinen bölgede yer almaktadır. Coğrafi konumu itibariyle İran platosu kenarında Dicle ve Fırat vadisi kenarındaki İran yaylalarında yer almaktadır. Bunun yanında Fars Körfezi ve Güney Mezopotamya ovalarını oluşturmaktadır. Burası coğrafi konum itibariyle bölgenin büyük güçlerine komşu bir mevkidedir. Aynı zamanda Güney Mezopotamya ve İran ticaret yolu üzerindedir.[1]
Elamlılar bu bölgede Anzan ve Anşan havalisinin yüksek tepelerinin eteklerinde yer alan Sus (Susa) şehrini merkez yapmışlardır. Burası tepe yamacı olması sebebiyle istihkâm bir bölgedir. Başkentin batısında Fırat ve Dicle nehirlerinin verimli ovaları, kuzeyinde Zağros Dağları, güneyinde Basra körfezi ve doğusunda günümüzdeki İran devletinin sahip olduğu topraklar bulunmaktadır. [2]








Resim 1: Elam Devleti’nin coğrafi konumu







B.  ELAM DEVLETİ’NİN PREHİSTORİK DÖNEMLERİ VE SUS ŞEHRİ



Türkistan’ın ilk Neolitik devirlerinden itibaren Sümerler batıya doğru İran yaylası güzergâhından ilerlemişlerdir. Elam denilen Kerkha ve Karun bölgesine girmişlerdir.[3] Sus adı verilen bölgeye yerleşmiş ve bura bir şehir kurmuşlardır. Bugün harabe olan bu bölge yerlilerce “Kale” adı ile anılmaktadır.[4] Ön Asya’dan gelen ön Sümerliler bu şehri ön Asya’nın önemli bir merkezi haline getirmişlerdir.
1978 yılında Fransa’nın Basra bölgesinde yaptığı kazılarda “Sarzec” tarafından “Tello” denilen alanda Sümerlilere ait “Lagaş” şehri bulunmuştur. Bunu takip eden süreçte çivi yazısının okunması ile birlikte Ön Asya’nın bu ilk devirlerinin karanlık dönemleri gün yüzüne çıkmıştır. Bundan sonra birçok bilim adamı bu bölgede araştırmalara yönelmiştir. Bunlardan biri de dönemin önemli arkeologlarından Fransız “Jaque de Morgan”’da 1887-1889 yılları arasında İran’ın batı bölgesinde Zağros dağları civarında arkeolojik, jeolojik ve coğrafi araştırma seyahatinde bulunmuş ve buralarda da çok eski medeniyetlerin var olduğunu anlamıştır. Sus (Susa) şehrini 1897 ziyaret atiğinde buranın zannedildiği gibi yalnız Perslere ait olmadığı çok daha eski bir medeniyete de ev sahipliği yaptığını keşfetmiştir. Bunun üzerinde Fransa devleti Sus şehri için J. de Morgan 1897 yılında bu bölgede kazılara başlamıştır.[5]
Burada başlatılan kazı İran devleti için bir ilk olmuş ve bu kazı 1907 yılına kadar sürmüş ve bulunan eşyalar Paris’e götürülmüştür. Burada yapılan kazı beş medeniyete ait enkazın üst üste olduğunu ortaya çıkartmıştır. Yaklaşık 25 Metre derinde olan “Sus I” diğerlerinden farklıdır. Bu tabaka ve üzerindeki topraktan sonra muhtelif ikinci bir medeniyet yer almaktadır. “Sus (Susa) II”’de ise Akadlı Sargon’un torunu Naram-sin devrine (c.a. M.Ö. 2745) aittir. Üçüncü tabaka ise Hammurabi zamanına (c.a. M.Ö. 2003), dördüncü tabaka İran Ahamenişler devrine (c.a. M.Ö. 525), en son tabaka ise Ahamenişler’den günümüze kadar uzanmaktadır.[6]
Burada en önemli tabaka Sus (Susa) I tabakasıdır. Burası duvarlarla çevrilmiş bir şehir mezarlığıdır. Yerleşim yeri içerisinde bulunan fakat ayrı mezarlık halinde bulunan bu mezarlara “Extramural” adı verilmektedir.[7]

Resim 2: Sus arkeolojik bölgesi

                                                                                             




Resim 3: Sus’da bulunmuş baltalar

Yalnız duvarlar yıkılmış ve tuğla kırıklarından geriye pek bir şey kalmamıştır. Zemindeki kül tabakası ve yanmış kemikler kuvvetle muhtemel olarak bu şehrin bir yangın sonucunda yok olmuş olabileceği ihtimalini doğurmaktadır. Fakat yangının neden çıkmış olabileceği şüphelidir. Burada bulunan iki bin kadar cesedin kimi yan yana kimisi de karışık olarak gömülmüştür. Bazı cesetler upuzun yatırılmış bazılarının ise ayakları bükülmüştür. Bir kısım iskeletler sağlam dururken bir kısım iskeletler ise toz haline gelmiştir.[8] Mezarlarda kişilerin başuçlarında ya da ellerinin arasında gerdanlık, küpe, kolye gibi ziynet eşyaların konulmuş olması onların ahret inancına sahip olduklarını göstermektedir.[9]



                                 
Resim 4: Sus’da bulunan gri renkte silis balta                                     Resim 5: Sus’da bulunan çakmak taşından çift ağızlı balta

Burada bulunan aletler büyük ölçüde neolitik devre ait aletlerdir. Bunlar çakmak taşından yapılmış ok başları, kireç taşı baltaları, küçük baltalar, çekiçler, testereler, çanak-çömlekler, vazolar v.b gibi eşyalardır.[10] Bu aletlerin içinde en çok dikkat çeken çakmak taşından yapılış testerelerdir bunlar hem ağaç kesmek hem de tahıl öğütmek için kullanılmışlardır. Bu da halkın ziraat yaptığını göstermektedir. Ayrıca avlanma için kullanılan aletler bu toplumun önceden avcılık yaptığını ve temel geçim kaynağının bu olduğunu göstermektedir.[11] Bu aletlerin az sayıda olması bu toplumun çok erken devirlerde tarıma geçtiğini göstermektedir. Buradan çıkarılan diğer eşyalar arasında; kadın mezarlarında bakır aynalarve küçük vazolar bulunmuştur. Vazolar değişik şekillerde ve desenlerde tasvir edilmiştir. Elam insanının günlük yaşamı da çeşitli insan ve hayvan figürleri ile tasvir edilmiştir.[12] Bunun yanında Nekropol’den dört bin kadar vazo çıkartılmış ve bu vazoların 2500’ü renklidir. Bu vazolar çok iyi temizlenmiş sarı topraktan yapılmıştır. Bunlar üç grup şeklinde sınıflandırılabilir. 1) ayaksız ince ve uzun vazolar (muhtemelen su içmek için), 2) kulpsuz geniş tabaklar muhtemelen yemek için, 3) kapaklı büyük testiler (saklama kabı). Bulunan bütün vazolar kulpsuzdur ve kenarlarına açılan delikler muhtemelen ip geçirilerek taşımak amacıyla açılmışlardır. Bu vazolara siyah bir boya sürülmüş ve bunlar fırınlarda pişirildikten sonra koyu sarı ve kahverengi rengi almıştır.[13] Vazolarda genelde düz çizgiler kullanılmıştır. Bu şekillerin yanında insan ve hayvan şekilleri de yer almaktadır.
Resim 6: Sus’da (Susa) çıkartılan vazo örneği
Sus I şehri M.Ö. 5500-4000 arası dönemlerde varlık göstermiştir. Sus II yerleşimini I’den ayıran en önemli hadise II’nin aletlerinin diğer Elam bölgelerinde  (Musiyan Tepe, Aliabat Tepe, Gulam Tepe gibi…) de ortaya çıkmış olmasıdır. Bu gösteriyor ki prehistorik dönemin sonlarında başlamış olan Sus II yerleşimi protohistorik dönemin boyunca Naram-sin dönemine kadar devam etmiştir. Sus II dönemine ait bir takım buluntular şehrin 150 km batısında Musiyan Tepe’de arkeolog Gautier tarafından 1903 yılındaki kazı sonucunda ortaya çıkartılmıştır. 1913 tarihinde Maurice Pézard Basra körfezinde yaptığı kazı sonucunda aynı sonuçları elde etmiştir. İngiliz arkeologların bundan sonra Sümer yerleşim merkezleri olan Eridu, Ur, Uruk ve Kiş bölgelerinde yaptığı kazılarda Sus II medeniyetine ait kalıntılar bulmuşlardır. Yukarı Mezopotamya’da çeşitli alanlardab yapılan kazılarda da Asur ve Suriye topraklarında Elam’a (Sus II) ait bir takım buluntular ortaya çıkartılmıştır. Yapılan tüm bu kazılar ve buluntular sonucu ilk Elamlılar’ın Ön Sümerliler ile akraba oldukları ortaya çıkmaktadır.[14]


 
Resim 7: Sus’da (Susa) çıkartılan yemek tabağı örneği



C. ELAM SİYASİ TARİHİ



1.     PROTOHİSTORİK DEVİRDE VE TARİHİ DEVİRLERDE ELAM
Kimi kaynaklara göre Uruk döneminin sona ermesiyle Elam devletini kuracak olan topluluk Zağros dağlarından Sus bölgesine gelerek bu bölgeye yerleşmişler ve Sümer dilini ve kültürünü kendi potasında eriterek benimsemişlerdir. Uruk yerleşkesinden esinlenen bu merkez bir devlet yaratmıştır.[15]
Bu dönemde Sümer kaynaklarının bir kısmının bulunmuş olduğu Lagaş şehri kayıtları Elam devletinin bir takım prensliklere bölünmüş olduğunu anlatmaktadır. Buradan anlaşıldığına göre Ön Sümerliler buralara yerleştikleri zaman küçük prenslikler oluşturdukları açıktır. Bu prenslikler bilhassa Anzan ve Anşan tepeleri üzerine yerleşmişlerdir. Bu beylikler birleşerek feodal bir merkez oluşturmuşlardır. Bu dönemde prensliklerin her birinin başında hem baş kâhin hem de başrahip olan bir hükümdar bulunmaktaydı. Daha ziyade Anzan prensliği güç kazanarak diğerlerini kendine bağlamıştır. Bu prensliğin merkezi olan Sus şehri devletin merkezi olmuştur.[16] Lagaş kayıtlarında göre Elam devletinin M.Ö. 3000’lerde Sinar ve havalisine akınlar yaptıkları belgelenmiştir. Fakat Lagaş kralı Eannatum bu akınları püskürtmüştür. Eannatum’un oğlu Antemena devrinde Elam devletinin Sinarı tahrib ettikleri ve hatta Lagaş şehrini yağmaladıkları bir tablette geçmektedir. Elamlılar Nimmar adı verilen bir rahiple girdiği mücadele sonucu ise yenilmişlerdir. Elamlıların bu akınları karşısında Mezopotamya hükümdarları da onlara karşı akınlarda bulunmuşlardır.
Sus’un bu dönemdeki dini yaşayışı ve medeniyet sembolü eserleri diğer devletlerle benzerlik göstermektedir. Bu benzerlik hemen hemen her alanda göze çarpmaktadır. Sus II Elamlıları yazıyı kullanmışlardır. Bunun için gerekli şeyleri kuvvetle muhtemel Sümerliler’den öğrenmişlerdir. Elam’da da grafik işaretler ve hiyeroglif tasvirler bulunmaktadır. Elamın bu şekildeki küçük prensliklerden oluşmuş yapısı ve kültürü M.Ö. 2725 yılına kadar sürmüştür. (Akad Kralı I. Sargon dönemine kadar). Akadlı Sargon Sümer kralı Lugal Zaggazi’ye (M.Ö. 2750-2725)  karşı kazandığı zafer neticesinde Akadlı Sargon Elam bölgesine de hâkim olmuştur. Bu tarihten sonra Elam’ın üçüncü devri başlar. (Elam-Akad dönemi).[17]


2.     ELAM – AKAD MÜCADELESİ
Bu dönem Akad kralı I. Sargon’un Elam bölgesini istilasından Hammurabi dönemine kadar devam etmektedir (c.a. M.Ö. 2725-2003). Sargon Elamlılara boyun eğdirmekte zorlanmış fakat tam bu dönemde Elam hanedanı içinde çıkan karışıklıktan faydalanmıştır. Sargon’dan kalan belgeler ve bulgularda onun Elam ülkesine hâkim olunduğu anlatılmakta ve bazı eyalar üzerine tasvir edilmektedir. Özellikle Akad kralının Elam’a karşı kazandığı bir galibiyet Nippur yakınlarında ortaya çıkartılmış vazolar üzerine işlenmiştir.[18] M.Ö. 2340- 2284 yılları arasında Akadlı Sargon Sus şehrini ele geçirdiği kaynaklarda belgelenmiştir.[19]
Bu mücadele Akadlı Sargon’un torunu Naram-sin dönemine kadar devam etmiş ve bu dönemde Elam bölgesi büyük ölçüde ele geçirilmiştir. Bölgedeki yerel krallardan vali (ansi) ya da general (Şagina) olarak bahsedilmesi İran’daki Sus merkezli Elam’ın Akadlara bağlı olduğunu göstermektedir. Ayrıca resmi yazışma dili de Akadça’dır. Bu dönemde Elam hükümdarları belli bir otoriteye sahiptir. Bunu Naram-sin’in adı bilinmeyen büyük bir Elam hükümdarı ile yaptığı anlaşmadan anlıyoruz. Anlaşmada Akad’ın boyun eğmesinden hiç söz edilmemekle birlikte, Elam’ın Akad devletinin düşmanlarını kendi düşmanları sayması yer almaktadır. Bu bilgiler Elam devletinin Akadlılara bağlı olduğunu göstermektedir. Fakat Elamlılar özerk olsa da fazla hafife alınmamalıdır. Bu dönemde Akad usulü belgelere tüm Yakın Doğu’da rastlamaktayız.[20] Sus’da bulunan Naram-sin’e ait olan bir kitabede Elam dili, Sinear çivi yazısı ile yazılmıştır. Buradan anlaşılıyor ki bu dönemde Elam devletine birçok Sami kökenli kavim girmiştir.[21] Bundan sonra Sami lehçe Elam’da hâkim olmaya başlamıştır. Bu hâkimiyet ikinci bin yılın ortalarına kadar devam etmiş ve ikinci bin yılın ortalarında tekrar eski kültür güç kazanmıştır.[22] Bu bize Akadlılar’ın bu devleti hâkimiyetlerinde tutabilmek için içerisine Sami kökenli halkları yerleştirerek nüfuz kazanmayı amaçlamış olmalıdırlar. İçte birlik olmayan bir devlet güçlü konumda olamaz. Bu sebeple hâkim devlete karşı baş kaldıramaz. Elam bunu zamanla kendi lehine çevirmiş gözükmektedir.
Guti’lerin Mezopotamya’yı istilası sırasında da Sümerliler ve Elamlılar arasında bir takım mücadeleler olduğunu Lagaş hükümdarı Gudea’nın kitabesinden öğreniyoruz. Bu da gösteriyor ki Akadlılar’ın son zamanlarında Elamlılar bağımsızlıklarını kazanmaya başlamışlardır. Özellikle son hükümdar Şargalişarri zamanında büsbütün bağımsız olmuşlar ve Sümer devletine saldırılara başlamışlardır. Gutiler’in Akad devletine son vermesiyle Elam devleti bağımsızlığını kazanmıştır.[23] Bunun arkasından Lagaş kralı Gudea Elam üzerine yürümüş Anşan’ı istila ederek buradaki ganimetleri ülkesine götürmüştür.
Akad devleti döneminin sona ermesiyle Elam devletinde karşımıza Başa-Şuşinak isminde bir hükümdar çıkmaktadır. Elam valisi ve Sus Patesisi ünvanı taşıyan bu şahsa ait iki dikili taş üzerinde Zavan kralı unvanı ile yer almaktadır. Bu kişiye ait kitabelerin bir kısmı Elam dili ile bir kısmı ise Akad dili ile yazılmıştır. Bu yazılar arkaik Elam yazısının Anzan dilinde, Sümer çivi yazısının ise Sami dilindeki kitabelerde olduğunu göstermektedir. Tabletlerden anlaşıldığına göre Başa-Şuşinak sınırları genişlettikten sonra “Dört iklim hükümdarı” unvanını almıştır. Bu dönem Akad devleti döneminde başlamış ve IV. Uruk sülalesi dönemine kadar devam etmiştir.[24] Buradan anlaşıldığına göre Guti istilası en çok Elam devletine yaramıştır. Elam devleti bağımsız olmakla birlikte Mezopotamya’da güçlü bir konuma gelmiş ve diğer devletlere üstünlük kurma mücadelesine girmiştir. Fakat             “Dört iklim hükümdarı” unvanın muhafaza edilemediği tabletlerden anlaşılmaktadır. Bu da her hükümdar zamanında büyük başarılar elde edilemediğini ortaya koymaktadır. Kimi zamanda devlet bölge hâkimiyetinde pasif kalmıştır.
3.     HUTRANTEPTİ SÜLALESİ DÖNEMİ
Başa-Şuşinak’tan sonra Elam’da bir hanedan ortaya çıkmıştır. Fakat nasıl ortaya çıktığı hususunda bilgimiz yoktur. Ele geçen tabletler Başa-Şuşinak’tan sonra Hutrantepti adında bir patesinin başa geçtiğidir. Bunu takiben aynı soydan patesilerin başa gelmesinden dolayı bir dönem olarak adlandırılır. Bunlardan I. İddu’ya ait bir takım eserler bulunmuştur. Bu belgelerden ele geçen bir kitabeden bu kişinin şehrin etrafını sur ile çevirdiğini öğreniyoruz. Aynı zamanda bu kişi şehir imarına da önem vermiş ve bir takım inşaatlar yaptırmıştır. İddu’nun oğlu Danruhuratir, Sinar ile Elam arasındaki Tupliyaş Patesisi’nin kızı ile evlenmiştir. Oğlu II. İddu (Kindadu) Sus şehrinin surlarını yeniden inşa ettirmiştir.[25] Sur inşasına bu kadar önem verilmesi muhtemelen şehrin saldırı tehtidlerine karşı birer önlem niteliğindedir. Şehrin güvenliğini bu dönemin hükümdarları ön planda tutmaktadır. Üçüncü Ur Sülalesi dönemine kadar bu hanedan devam etmiştir.[26]
Resim 8: Tupliyaş Patesisisnin Taş Heykeli
4.     III. UR SÜLÂLESİ DÖNEMİNDE ELAM
Hutrantepti sülalesinin, Sinar’ın III. Ur Hanedanı zamanında sona erdiği anlaşılmaktadır. III. Ur Sülalesi’nin ikinci hükümdarı “Şulgi” Anzan ve Sus şehirlerini alarak Hutrantepti sülalesine son vermiştir. Bu zafer sonrası Şulgi döneminde (M.Ö. 2094-2047) Elam devleti Sinear Krallığına geçmiştir. Şulgi Elam’ı küçük prensliklere ayırmış ve bunların başına kendisine bağlı patesiler geçirmiştir.[27] Dönemin en büyük krallarından biri olan Şulgi(2094-2047) zamanında da yayılma ve egemenlik politikası benzer biçimde sürdürülmüştür. Şulgi, Akkad kralı Naram-Sin gibi kutsal bir kişilik olarak kabul edilmiş, adına tapınaklar yapılmış ve Sümer edebiyatında onun için ilahiler yazılmıştır. Bu dönemin en dikkat çekici yanı, Sümer ülkesindeki ekonomik canlanma ve olağanüstü büyüklükteki inşa programlarıdır. Şulgi ve halefleri Sus şehrinde de bir takım mabetler inşa ettirmişlerdir.
Şulgi’den sonra Ur sülalesi güç kaybetmeye ve Elam tekrar güçlenmeye başlamıştır. Bu neticede Elam’da yeni bir hareket başlamıştır.

5. EBARTİ − SILHAHA SÜLALESİ DÖNEMİNDE ELAM
 Elam devleti bağımsızlığını kazanmasıyla yeni bir sülale devrine girilmiştir. Bu sülâlenin kurucuları Ebarti ile oğlu Sıhaha’dır. III. Ur sülâlesinin son hükümdarı olan İbi-sin’in Elamlılar tarafından ele geçirildiğini gösteren bir tablet de bu olayı doğrulamaktadır. Böylelikle hakimiyet tekrar Elam devletine geçmiştir. Bu dönemde Ur hanedanı varislerinin Sus veziri unvanı taşıdıklarını ele geçen belgelerden biliyoruz. Bu dönemle ilgili ayrıntılı bilgi mevcut değildir.[28]

6. ELAM’DA EMUTBAL HEGEMONYASI VE KUDUR-NAHUNDİ
Elam’ın Dicle ile Zağros eteklerinin batı kısmında bulunan kısmı Emutbal ya da İmutbal ismi ile anılmaktadır. Burası dağlık olduğu için her zaman göç alıyordu ve son derece güçlü oluyordu. Asur krallarından meşhur Asurbanipal’in ele geçen bir kitabesinde Elam kralı Kudur Nahundi adında birinden bahsedilmektedir. Dönemin meşhur krallarından olan Asurbanipal sadece Elam ile değil dönemin diğer güçleriyle de münasebet içindeydi ve güç kazanmaktaydı.[29]
Kudur Nahundi Elam’ın idaresine geçmekle kalmamış ve gözünü Dicle ve Fırat vadilerine dikmiştir. Sümer bölgesini ele geçirdiği bölgeye hâkim olan Temtiyagun’un onun veziri unvanı taşımasından ve Kudur Nahundi adına bir kitabe dikmesinden anlaşılmaktadır. Bu zamanlarda Sümer bölgesi hanedanları İsin ve Larsa ismini taşıyordu. Kudur istila ettiği bölgelerdeki hanedanları tasviye etmemiş, onları bölgede vezir unvanı ile bırakmıştır. Bunlardan en meşhuru Kuk Kirmaş’tır. Bazı kaynaklar onu Kudur’un halefi olarak göstermektedir. Kuk Kirmaş’tan sonraki haleflerinin vezir unvanını taşımadıkları bunu adeta doğrular niteliktedir. Bunlar bu dönemden sonra Sus Baş Komutanı unvanı taşımaya başlamışlardır. Bu dönemde Der Şehri Prensinin ele geçen bir tablette Kudur’u ve haleflerini mağlup ettiği kayıtlara geçmiştir.
I. Babil devleti kurulmaya başladığı zamanda Elam’da Addapakşu adında bir prens karşımıza çıkar. Vesikalardan bu prensin Sinear’ı metbu tanıdığı anlaşılmaktadır. Bütün bunlardan anlaşılan Elam devleti güçlü olduğu zamanlarda bölge hakimiyetinde önemli rol oynamış, güçlü olmadığı zamanlarda ise dağlı kavimlere karşı Sinear prenslerine sığınmıştır ve varlığını korumayı başarabilmiştir.[30]

6.1 BUGÜNE KADAR KARŞIMIZA ÇIKAN ELAM HÜKÜMDARLARI
a. En Eski Patesiler
v  Simbi
v  Işık = Işuk
v  Başa-Şişunak

b. Hutrantepti Hanedanı
v  İddu I, Hutrantepti = İddu Şuşinak, Bebi Oğlu
v  Danruhuratir
v  Kindadu veya İddu II

c. Şulgi İdaresine Mensup Patesiler
v  Ebarti
v  Silhaha
v  Sırıkduh
v  Şimbalar Hubbak
v  Temtiyagun
v  Kukkırmaş
v  Adda Pakşu = Ata -­­---Pakşu
v  Temtihalki
v  Kuknaşur


7. ELAM’IN ZORLU DÖNEMİ
Amurru göçleri yaşandığı sırada Elam devleti tekrar güç kazanmıştır. Elam devletinin başında Kudur Nahundi soyundan prensler bulunmaktaydı. Bu prenslerden bildiğimiz en eski olanı M.Ö. 2050 tarihine doğru yaşadığı sanılan Şimtişilhak’tır.  Bu kişi mühtelif yerleri ele geçirmiş olsa da önemli başarıyı sağlayan oğlu Kudur Mabuğ’dur. Ele geçen belgelerde Larsa’yı zapt ettiği anlaşılmaktadır. Larsa kralı Sumuilum’un ölümünden sonra baş gösteren karışıklıktan faydalanarak bölgeyi ele geçirmiştir. Bununla kalmayıp aşağı Mezopotamya’yı da ele geçirmiştir. Larsa’ya oğlu Arad-sin’i, sonra da diğer oğlu Rim-sin’i tayin etmiştir. [31]
Bir kitabesinde Kudur Mabug, Amurru şeyhlerinin yurtlarını elinden alarak oraya hakim olduğundan bahsetmektedir. Buradan Martu ülkesi diye bahsetmesi onun Suriye sınırlarına kadar gelerek Akdeniz’e dayandığını göstermektedir. Bu olay Tevrat’da ve Tekvin Kitabı’nda da bahsedilmektedir. Oğullarına Sami adlar vermesi bu fetihleri doğrular niteliktedir. Elamlılar’ın bu faaliyetleri sırasında Amurrular da Babil’e yerleşmişlerdir. Bunlar Elam’a karşı etki gösteremese de Babil tahtı Hammurabi gibi güçlü bir hükümdara geçince durum değişmiştir.[32]
M.Ö. 19. yy’da Elam İsin ve Larsa krallarıyla birlikte Babil’e karşı çeşitli zamanlarda ititfak kurmuşlardır. Bu olay zaten karmaşık olan tabloyu daha da karmaşık hale getirmiştir. Büyük bir güç olan Eşşunna ortadan kalkınca Elam önemini arttırmış fakat kuzeyindeki Babil topraklarından uzak durmuştur. Koalisyonun ortadan kalkması da Elam ile bölge devletlerini doğrudan yüz yüze getirdi. Nüfuzu artık önemli düzeyde ve geniş çaptaydı. Örneğin Suriye’deki Katna hükümdarı Halep’le arsındaki savaşa yardım etmesi için Elam’a torak teklifinde bulunmuştur. Elam çeşitli devletlerden mektuplar almakta ve bu mektuplarda büyük devlet hükümdarları Elam hükümdarı Sukkal-mah’a “kardeşim” diye hitap etmekteydi. Bu Elam’ın büyük devletlerarasına girmiş ve kabul görmüş bir devlet olduğunu ispatlamaktadır. Elam gücünü geniş nüfuzuna borçluydu ve ayrıca İran Mezopotamya kalay ticaretinin kontrolünü de elinde tutmaktadır. Kalay Mari üzerinden ve Elam üzerinden Akadeniz’e ulaşıyordu. Babil’li Hammurabi Elam’a Karşı Mari ve Halep ile ittifak kurdu. Elam babil devleti içine alınmasa da nüfuzunu yitirdi.[33]    


8. BABİL HÂKİMİYETİNDE ELAM
Dört iklim hükümdarı olan Hammurabi Sinear gibi Elam’ı da hâkimiyeti altına almıştır. Sus hükümdarları kendisine bağlılıklarını bildirmişlerdir. Hammurabi’nin dördüncü halefi Ammisaduka (M.Ö. 1857-1837) Sus’da hükümet naibi olarak Silhaha soyundan Kuknaşur isminde bir patesi bulunmaktaydı. Bu tarihten I. Babil devrinin sonuna kadar Elam ile ilgili bir kayıt bulunmamaktadır.[34] Bu dönem arasında büyük ihtimalle Elam Babil tarafından idare edilmektedir. Babil’in Hititler tarafından işgali sonrası Kassitler devrine kadar karışık dönemde Elam büyük ihtimalle bağımsızlığına kavuşmuştur.[35]

9. KASSİTLER DÖNEMİNDE ELAM
Kassitler’in Sinear’ı istilâları Elam üzerinde bir etki yapmamıştır.  Karışıklık döneminde bağımsızlıklarını kazanan Elam patesileri Kassitler döneminde de bunu devam ettirmişlerdir. Bu dönem ile ilgili ele geçen vesikalar Kassitler’in Elam ile dostane ilişkiler içerisinde olduğunu hatta Elam Asur tehlikesi ile karşı karşıya kalan Kassitler’in tarafını tutmuştur. Yalnızca bu dönemin ilk hükümdarı olan Gandaşın’ın halefi Agüm Elam üzerine sefer yaptıysa da başarılı olamamıştır. Bu durum Elam’ın bu dönemde kendini koruyacak kadar güçlü ve kuvvetli olduğunu gösterir. Bu dönemde Kassitlere ait fazla kitabe bulunmaması Elam ile ilişkileri hakkındaki bilgilerimizi sınırlı kılar. Yalnız bir kitabede Sus Prensi Untaşgala’ya ait ifadeler yer almaktadır. Burada birde Kassit kralı olan Kaştiliaş’tan bahsedilmektedir. Bunlardan kalan kitabelerde Kassitler devrinde Elam’ın müstakil bir devlet olduğu anlaşılmaktadır. Burada dikkat çeken diğer önemli hadise ise Naram-sin döneminden beri ilk defa Elam Dili ile yazılmış vesikaların olmasıdır. Utaşgala’dan sonraki haleflerde Elam dilini kullanmışlardır. Bu kitabelerde Elam hükümdarları kendilerini kral olarak ifade etmektedirler.[36] Elam sakinleri ise kendilerine Haltami (Hatamti) adını vermektedirler (Akadça’da Elamtu).[37]
Elam’da bu devir dağlı kavimlerin Elam üzerine egemenlik kurması ile açıklanabilir. Bu dönemde M.Ö. yaklaşık 1500’lerde hüküm süren Untaş-gal adında kraldan bir takım eserler kalmıştır. Ondan sonra başa geçen krallar hakkında bazılarının adları dışında bilgi bulunmamaktadır.




Resim 9: Kral Untaş-Gal’a Ait Koç Başlı Balta
Untaşgal döneminden sonra Kassitlerin Babil kralı Kurikalzu Sus’u yeniden işgal etmiş ve önceleri Sus’a getirilen emanetleri ve heykelleri tekrar geri almıştır. Kurikalzu’nun halefleri Elamlılar karşısında daha az başarılı olmuşlardır. Fakat Asurlular güçlü duruma gelince Elamlı yöneticiler ve Kassit hanedanı tekrar beraber hareket etmek durumunda kalmışlardır. M.Ö. 1245 tarihinde Asur kralı Tukultininurta Kassit kralı Kaştiliyaş’ı yenip esir ederek Asur ülkesine götürünce Elamlılar Kassitler lehine sahneye çıkmışlardır. Elam prensi Kindinkutrudaş Asurlular’ın Babil’e tayin ettiği valiyi sürmüşlerdir. Gerçi Asur devleti kuvvetli bir ordu ile tekrar burayı almıştır. Fakat Elam buna karşılık Asur hükümdarının oğlu ile anlaşarak bu durumu tersine çevirmeyi amaçlamışlar ve oğlu babasına karşı kışkırtarak desteklemişlerdir. Asi presns babasını öldürünce Elam da bu kargaşadan yararlanarak Babil tahtına Kassit prenslerinden Adadşumnasır’ı geçirmişlerdir. (1234-1205). Eski Asur hanedanlığının yıkılmasından sonra ortaya çıkan yeni kurulan Asur hanedanının başına Ninurtapalekur geçmiştir. Tekrar kassitler üzerine yürüyünce Elam’da yönünü buraya çevirmiştir. Elamlıların en şöhretli krallarından olan Şütrük Nahunde, Babil kralı I. Marduk-Apal-İddin zamanında Sinear’a girip büyük şehirleri talan etmiştir. Buradaki eserleri başkent Sus’a götürmüştür. J. De Morgan’ın Sus’da yaptığı kazıda Sargon ve Naram-sin stelleri ile Hammurabi kanun steli gibi bir çok stel (Stel: Dikilmiş, yekpare taştan yapılara verilen ad. Biçim olarak dikdörtgen ince bir taş levha, kesik sütun, silindirik bir sütun gibi biçimlerde görünürler. Mezopotamya’da genellikle steller kral buyruklarının yazıldığı salt bir anıt niteliğinde yapılardır.)[38] bulması bu olayı kanıtlamaktadır.[39]
Bu devirde diğer önemli Elam kralı II. Kudur Nahunte’dir. Kendisinin tarihi kitabelerinde Asur ile mücadelelerinden bahsedilmektedir. Ondan sonra gelenler Elam hükümdarları şehir imarına ve güvenliğine önem vermişler ve bu konuda çalışmalarda bulunmuşlardır. Bu dönem hükümdarlarından II. Şütrük Nahunte Babil hükümdarı Nabu-Hodo-Nosor’un (M.Ö. 1148-1123) istilâsına karşı koymuştur. Onuncu asırda Asur bütün Mezopotamya’yı tehdit eder duruma gelmiştir, tabi buna Elam da dâhildir. Bu tehlike karşısında Elam devleti eski düşmanı olan Kaldediler ile ittifak kurmaya mecbur kalmışlardır. Asur devleti ittifakları mağlup etmiştir tabi Elam’ıda. Elam Devleti’nin başına Kalluşuş adında biri geçmiş ve devletin bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu kral ilk zamanlarında önemli başarılar elde etmiştir. Hatta M.Ö. 694 yılında Babil’i bile işgal etmiştir. Fakat Sargon’un halefleri olan Sennacherib ve Asarhaddon Elam’ı yeniden ele geçirmiştir.[40] Bu tarihten sonra tarihten sonra Elam’da bir takım isyanlar meydana gelmiştir. Bütün bu isyanlar sonrasında Asur kralı Asurbanipal’de Elam ülkesine hiç olmadığı kadar ağır bir darbe vurarak başkent Sus’u istilâ etmiştir. Bu olay Elam Devleti’nin sonunu hazırlamış ve Elam devleti bir daha toparlanamamıştır. Bu olay kaynaklarda ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Bu tarihten sonra Elamlılar siyasi varlık gösterememişler fakat Medler dönemine kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Her ne kadar yaşasalar Asur darbesinden sonra bir daha hiç toparlanamamışlardır. Medler bu devletin izlerini M.Ö. 7. yy’da tamamen silmişlerdir.[41]


D. ELAM KÜLTÜR VE UYGARLIĞI




1. Elam Dili (Elamca)
Yerli Elam çivi yazısı tarihi Uruk tabletleri kadar eskidir. Bu tabletlerin büyük bir kısmı okunabilmiş ancak resim yazısından hece yazısına geçiş kısımları okunamamıştır. Sümer çivi yazısına paralel gelişen bu yazı ile uğraşan bilim adamı günümüzde oldukça azdır. Dilin bilinmezliği ve bu konuda araştırma yapanların yetersizliği gibi zorluklar akademisyenleri ve öğrencileri bu konudan uzaklaştırmıştır.[42]

Resim 10: Elam tabletlerinden bir örnek

Bazı araştırmalar göstermektedir ki Elam dili eski Türkçe ile büyük benzerliler göstermektedir. Örneğin Elamca’daki yıl anlamını veren “Pel” sözcüğü Türkçe’nin Yıl kelimesi olan “İl” kelimesinin en eski versiyonudur. Baştaki “p” harfinin düşmesi ile aradaki benzerlik ortaya çıkmaktadır. Bunun gibi kelime benzerliklerinin dışında bazı ortak gramer özellikleri de dikkat çekmektedir.  Bulardan bir kaç örnek verirsek Türkçe’deki “ti” eki Elamca’da “ta” ile yapılır. Elamca’daki “ki-ka” ekleri Türkçe’de “ke-ka” ile yapılmaktadır. Diğer taraftan yalın hal Türkçe’de olduğu gibi hiç ek almadan yapılmaktadır. Elam dilinde ismi fiilimsi yapan “an” veya “n” eki Türkçe’deki “an-en” ekinin aynısıdır.[43] Sonuç olarak bu kadim dil hakkında pek fazla bilgimiz olmasa da yapılan araştırmalar Türk dili ile arasındaki büyük benzerlikleri ortaya koymakta ve atalarının Türk olma ihtimalini akla getirmektedir.

2. Yönetim Şekli ve Devlet İdaresi
Ele geçen kaynaklar Elamlar’ın ilk dönemlerinde küçük prenslikler halinde yaşadıklarını göstermektedir. Zamanla prensliklerin en büyüğü olan Sus (Susa) diğerlerini hakimiyeti altına almıştır. Sus presnleri kral unvanları aldıklarında diğer beyliklere “Şukkal” veya “Şukkalmaş” diğer adı ile nazır unvanı vermekteydiler. Krallık başka bir siteye geçtiği zaman aynı durum Sus için geçerli olmaktaydı. Elam prensleri Sümer hükümdarları gibi patesi unvanını taşımışlardır. Elamlılar muhafazakâr olmaları nedeniyle yönetim biçimlerini ilk zamanlarından beri korumuşlardır.[44]
Elamlılar’da askeri ve mülki idare birbirinden ayrı idi. Bununla birlikte hükümdar ikisininde idarecisi konumunda idi. Hükümdarın yanında “Dörtler Meclisi” denilen bir meclis bulunmaktaydı. Bu meclis askeri işlere bakan bir komutan ve bir adlî hâkimden oluşmaktaydı. Önemli konulardaki kararlar hükümdar ve bu meclis tarafından alınmaktaydı.[45]
Elamlılar’da yönetim konusunda hakimiyetin sembolü ise tanrısal idi. Hakimiyet “Kut” veya “Kiten” olarak adlandırılmakta ve hükümdara tanrı tarafından verildiğine inanılmakta idi. Diğer taraftan çok tanrılı Elam Devleti’nde her tanrının kendi kutu vardı. Bunlardan en kuvvetlileri ise “Humban” ve “İnşuşinak” idi. Bu kutun geri alınması sonucu kralın öldüğü verilen bilgiler arasındadır. Yani kralın ölümü tanrı tarafından ona verilen kutun geri alınmasına bağlanmaktadır. Bir diğer husus ise Elam’da tıpkı Sümer’de olduğu gibi hükümdarlar tanrıdan gelmemektedir, yani onlar tanrı değildir.[46] Tanrının yeryüzündeki temsilcileridir. Veraset usulünde ise varis olabilmek için baba gibi annenin de asil olması yani hükümdar soyundan gelmesi gerekmektedir. Bu sebeple akraba evliliğinin yaygın olduğu şüphesizdir. Kral öldüğünde ise en büyük kardeş tahta geçmektedir. Bu durum aynı zamanda kargaşalar ve taht kavgalarına sebep olsa da Elam bu geleneğine uzun yıllar bağlı kalmıştır. Veraset husunda göze çarpan önemli bir nokta ise anne hakkının birinci derecede gözetilmiş olmasıdır. Yani anne ölünceye kadar saltanatta söz sahibi olmaktadır. Bu Elamlılar’da kadının önemli bir mevkide olduğunu ve üstün tutulduğunu göstermektedir.[47]

3. Elam dini
Elam dini ele geçen buluntulara göre üç aşamadan geçmiştir. İlk zamanda Elamlılar ağaçları, hayvanları ve gökyüzünü kutsal saymaktaydılar. İlk zamanlara ait çıkan eserlerde bunu sıklıkla görmekteyiz. Bu şekiller içerisinden yılanlar ve kartallar dikkati çekmektedir.
İkinci aşamada ise hayvan tasvirlerinin ön plâna çıktığı dönemdir. Bunlar arasında en dikkat çeken ise aslan başlı insan vücutlu tasvirlerdir. Bu zoomorflar büyük ihtimalle doğaüstü yaratıkları (cinleri) tasviren yapılmıştır.
Üçüncü aşama ise tanrılarını insan şeklinde tasvir ettikleri aşamadır. Bu dönemde tanrılara adlar verilmeye başlanmıştır. Özellikleri, vasıf ve statüleri belirlenmiştir. Bu tanrıların içinde en büyüğü olarak “İnşuşinak” gösterilmektedir. Bu tanrı yıldırım, gök ve fırtına tanrısı olarak bilinmektedir. Diğer bir önemli tanrıça ise Babil tanrısı Marduk ile bir tutulan “Khumba”’ın eşi “Kirişna”’dır. Diğer tanrılar ise Lagamal, adalet tanrısı Hunte, Arkhu gibi tanrılardır. Elamlılar; Sümer ve Akad işgalleri sonunda bu ülkelerin tanrılarını da benimsemişlerdir.[48]
4. Elam’da Sanat
Elam’ın başkenti olan Sus (Susa) kazılarında bulunan eserler Elam’ın sanatta ileri bir seviyeye ulaştığını göstermektedir.  Özellikle mabetler Elam’ın inşaatçılık konusunda geliştiğini göstermektedir. Bunlar arasında baş tanrılar olan İnşuşinak ve Humban’a ait tapınaklar mimarî açıdan dönemin önemli eserleri arasındadır. Arkeolojik veriler bu tapınakların harabe görüntüsün M.Ö. 3000’li yıllarda sağlam olduğunu kanıtlamaktadır.[49]
Elam’da bulunan heykellerin bir kısmı burada yapılmış bir kısmı da seferler neticesinde getirilmiştir. Sanat konusunda özellikle Sümer kralı Gudea zamanında Sümer etkisi oldukça yoğundur. Özellikle asfalt siyah heykelcikler bu sanatın ürünü olarak dikkat çeker. Bulunan heykeller arasında dikkat çeken diğer eserler ise tunçtan yapılmış heykellerdir. Burada yine Sümer tesiri görülmektedir. Bir başka sanatsal yapıt ise dikili taşlardır. Bunlara beraber siteller ve bir takım heykeller de zafer temsili olarak krallar tarafından yaptırılmıştır. Burada bulunan en önemli eser ise şüphesiz “Hammurabi” kanun sitelidir.[50]









SONUÇ
Bu çalışmamda Elam devletini her yönüyle elimden geldiğince açıklamaya ve ifade etmeye çalıştım. Bu çalışmada Elam Devleti’nin siyasi, kültürel ve sosyal olarak var olduğu dönemde nasıl faaliyet gösterdiğini inceleme ve değerlendirme imkânı buldum. Elam devleti M.Ö. 3. Bin yıldan-6. Asra kadar siyasi ve kültürel olarak çağının bölgenin önemli güçlerinden olduğunu ispatlamıştır. Bu devlet kimi zaman Suriye sınırlarına dayanarak bölgenin kontrolünü ele geçirmiş kimi zaman ise bölgedeki diğer büyük güçlere tâbii olmuştur. Siyasî etkisinin yanı sıra bir diğer önemli husus da geleneklerine son derece bağlı olmasıdır ki son zamanlarına kadar bunlarda çok az değişiklik olmuştur. Bu açıdan tutarlı ve büyük bir devlet olduğunu ve kendine has bir duruşu olduğunu ispatlamıştır. Yaklaşık 2500 yıl ayakta kalması bu hususa bağlı olsa gerek...














KAYNAKÇA


·         GÜLMUHAMMET, Hasan, “Elamlılar’da, İrani kavimlerde ve Türkler’de Saltanat ve Veraset Usulü”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sa. 178, İstanbul 2009
·         GÜLMUHAMMET, Hasan, “Elam, Kas ve Türk Kültürü Arasındaki Parelellikler ve Türk Kültürü’nün Eskiliği”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sa. 178, İstanbul 2009
·         GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987
·         MEMİŞ, Ekrem, “Eski Çağ Medeniyetleri tarihi”, Ekin Basım Yayın Dağıtım, Afyon-Karahisar Ekim 2009
·         MİEROOP, Marc Van De, “Antik Yakın Doğu’nun Tarihi”, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara Ocak 2006
·         NISSEN, J. Hans, “Ana Hatlarıyla Mezopotamya”, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2004
·         OATES, Joan, “Babil”, Arkadaş Yayınevei, Ankara 2004
·         ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli Soruda Arkeoloji” , Yedi renk Basım Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011
·         POTTS, D.T, “Archaeology Of Elam”, Cambridge University Press, Edingurg 2004
·         SALTUK, Secda, “Arkeoloji Sözlüğü”, İnkilâp Kitabevi Baskı Tesisleri, İstanbul Kasım 1989
·         SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Yayınları, İstanbul 1999
·         WORONOFF, Jon, “Historical Dictionary of Mesopotamia”, The Scarecrow Press, Inc. Lanham , Toronto • Plymouth, UK, 2010





[1] WORONOFF, Jon, “Historical Dictionary of Mesopotamia”, The Scarecrow Press, Inc. Lanham , Toronto • Plymouth, UK, 2010, Syf. 57-58
[2] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 128-129
[3] WORONOFF, Jon, “Historical Dictionary of Mesopotamia”, The Scarecrow Press, Inc. Lanham , Toronto • Plymouth, UK, 2010, Syf. 57-58
[4] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 130-131
[5] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 131
[6] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 132
[7] SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Yayınları, İstanbul 1999, syf. 76-79
[8] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 134-135
[9] ÖZDOĞAN, Mehmet, “Elli Soruda Arkeoloji” , Yedi renk Basım Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti., Mayıs 2011, syf. 56
[10] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 135-137
[11] SEVİN, Veli, “Arkeolojik Kası Sistemi”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Yayınları, İstanbul 1999, syf. 56-57
[12] POTTS, D.T, “Archaeology Of Elam”, Cambridge University Press, Edingurg 2004, syf. 46-49
[13] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 138-140
[14] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 140-144
[15] MİEROOP, Marc Van De, “Antik Yakın Doğu’nun Tarihi”, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara Ocak 2006, Syf. 60-61
[16] MEMİŞ, Ekrem, “Eski Çağ Medeniyetleri tarihi”, Ekin Basım Yayın Dağıtım, Afyon-Karahisar Ekim 2009, Syf. 24-26
[17] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 154-155
[18] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 156-157
[19] WORONOFF, Jon, “Historical Dictionary of Mesopotamia”, The Scarecrow Press, Inc. Lanham Toronto • Plymouth, UK, 2010, Syf. 57-58
[20] MİEROOP, Marc Van De, “Antik Yakın Doğu’nun Tarihi”, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara Ocak 2006, Syf. 90-91
[21] NISSEN, J. Hans, “Ana Hatlarıyla Mezopotamya”, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2004, Syf. 198
[22] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 156-157
[23] MİEROOP, Marc Van De, “Antik Yakın Doğu’nun Tarihi”, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara Ocak 2006, Syf. 108
[24] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 157
[25] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 158-159
[26] MİEROOP, Marc Van De, “Antik Yakın Doğu’nun Tarihi”, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara Ocak 2006, Syf.  100-102
[27] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 158-159
[28] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 159
[29] OATES, Joan, “Babil”, Arkadaş Yayınevei, Ankara 2004, Syf. 130
[30] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 160-161
[31] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 163
[32] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 164
[33] MİEROOP, Marc Van De, “Antik Yakın Doğu’nun Tarihi”, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara Ocak 2006, Syf. 127
[34] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 166
[35] MİEROOP, Marc Van De, “Antik Yakın Doğu’nun Tarihi”, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara Ocak 2006, Syf. 128-130
[36] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 167
[37] WORONOFF, Jon, “Historical Dictionary of Mesopotamia”, The Scarecrow Press, Inc. Lanham Toronto • Plymouth, UK, 2010, Syf. 57

[38] SALTUK, Secda, “Arkeoloji Sözlüğü”, İnkilâp Kitabevi Baskı Tesisleri, İstanbul Kasım 1989, 6. Baskı, syf. 165
[39] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 170-171
[40] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 170-171
[41] WORONOFF, Jon, “Historical Dictionary of Mesopotamia”, The Scarecrow Press, Inc. Lanham , Toronto • Plymouth, UK, 2010, Syf. 58

[42] POTTS, D.T, “Archaeology Of Elam”, Cambridge University Press, Edingurg 2004, syf. 1-3
[43] GÜLMUHAMMET, Hasan, “Elam, Kas ve Türk Kültürü Arasındaki Parelellikler ve Türk Kültürü’nün Eskiliği”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sa. 178, İstanbul 2009, Syf. 1-2
[44] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 172
[45] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 173
[46] GÜLMUHAMMET, Hasan, “Elamlılar’da, İrani kavimlerde ve Türkler’de Saltanat ve Veraset Usulü”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sa. 178, İstanbul 2009, Syf. 2
[47] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 173
[48] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 175-177
[49] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 178-179
[50] GÜNALTAY, Şemsettin, “Yakın Şark Elam ve Mezopotamya”, Türk Tarih Kurumu yayınları, 2. Baskı, Ankara 1987, Syf. 180

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder