HİTİTLER |
KURULUŞ, ESKİ KRALLIK VE ORTA KRALLIK DÖNEMİ |
|
Hititlerin Kuruluş Sırasında Yaşadıkları Ve Devletin Geçtiği Aşamalar/ Orta Krallık Devrinin Sonuna Kadar |
|
TAMER EREN |
28.10.2011 |
|
HİTİTLER
HİTİTLERİN KÖKENİ, KURULUŞ VE ANİTTA DÖNEMİ
H |
ititlerin kökeni hakkında çeşitli görüşler vardır. Fakat bunların en yaygın olanı onların Karadeniz’in kuzeyinden geldikleridir. Fakat Hititlerin anayurtları hakkında bilgi vermemeleri bu gizemin hala açıklanamamasına neden olmuştur. Hititler Anadolu’da Hatti, Luvi ve Hurrilerin kültürlerini, yaşam biçimlerini ve tanrılarını benimsemişlerdir. Nerden geldikleri hakkında ise enteresan bir Hitit duası şöyle der:
“Göğün Güneş Tanrısı, Efendim, insanoğlunun çobanı, yukarıya geldin sen. Göğün güneş tanrısı, denizden geldin ve şimdi göklere çıkıyorsun.” Bu bazı bilim insanlarına göre Hititlerin nereden geldiklerinin ipucudur. Burada denize yakın Zalpa kenti dikkati çekmektedir. Burada deniz Karadeniz ya da Doğu’da Hazar denizi olabilir. Çünkü doğudaki dağların ardından denizden doğan güneşten bahseden metinler hazar denizi olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
Hititlerin kuruluş aşamasında Asurlu tüccarların ekonomisi bozulmuş ve yavaş yavaş Anadolu’yu terk etmeye başlamışlardır. Bu Hatti ülkesinde boşluğa neden olmuştur. Çünkü ülkenin ekonomik açıdan kalay ihtiyacı uzak ticaret merkezlerine kalmıştır. Bu çalkantılı dönemde “Kuşşaralı Pithana adında bir adamla oğlu Anitta” Karadeniz’deki Zalpa dahil bir dizi beyliği egemenlik altına aldılar. Zalpa ve özellikle yanındaki Nerik şehri Hititler için önemli bir kült merkezi olacaktır. Sonra Anitta Kaniş (Kültepe) kentini aldı.
Arkeologlar bu kentte kalıntılar arasında Anitta’ya ait olduğu kesin olduğu belirlenen tunç hançer buldular. Bu hançer üzerindeki yazılar Anitta’nın M.Ö. 1800 ‘ler de yaşadığını kanıtlamaktadır.
Bu dönemde Hitit orduları imp. Döneminden çok daha az sayıdadır Anitta’nın 1400 savaşçısı ve 40 savaş arabası vardı. Hititlerin ilerleyen dönemde Mısır savaşında ise 37.000 savaşçısı ve 3500 savaş arabası olması devletin ne kadar geliştiğinin kanıtıdır.
Anitta çıktığı seferlerin birinden çok değerli iki ganimetle dönmüştü bunlar:
1. Demir taht
2. Bir hükümdar asası
Ondan sonra gelen krallar da bu iki sembolü kullanacaklardır. Demir tahtın kıymetli olmasının sebebi demirin altından daha değerli olmasıdır. En dayanıklı madendir ve daha işlemesi çoğu uygarlık tarafından bilinmemektedir. Bu armağanları Puruşhanda kralı Anitta’ya vermiştir. Sebebi ise uzun süreli ve sonucu olmayacak bir mücadeleye girmek istememesidir.[1]
Hattuşa hükümdarı ise bu kadar temkinli davranmamıştı. Kaynaktaki bilgiler şöyle der: “kenti geceleyin güçlü bir saldırı ile aldım. Yerine yaban otu ektim. Kim benden sonra kral olur da Hattuşayı iskan ederse, Göğün Fırtına Tanrısının laneti üzerine olsun.”[2]
HİTİT METİNLERİNİN ÇÖZÜMÜ
M |
ısır ile ilgili araştırma yapan “İngiliz arkeolog William Flinders Petrie”, Kasım 1891’den Mart 1892’ye kadar, Kahire’nin 300 km güneyinde, Nil’in doğu kıyısındaki Tell el-Amarna’da IV. Amenofis’in (Akhenaton) arşivini gün ışığına çıkardı. Akad lehçesi ile yazılan belgelerin ikisi dışında hepsi okundu. Diplomasi de o çağda en yaygın dil olan Akadça yazılan belgelerin dışında okunamayan Arzava kralına hitaben yazılan bu belgeye “Arzava Mektupları” adı verildi.
1893’te Fransız arkeolog “Ernest Chantre” Boğazköy’de “Arzavaca” yazılan bu tabletlerden buldu ama ilgi görmedi.
14 Ekim 1905’te Alman doğu bilimci “Hugo Winckler” ve İstanbul Eski Eserler Müzesi’nden “Theodor Makridi” Boğazköy’e doğru yola çıktılar. [3]
19 Ekim 1905’te üç gün çalıştıktan sonra güz yağmurları sebebiyle çalışmalara ara verdiler ve 34 Arzavaca tabletle geri döndüler.[4]
Temmuz 1906’da tekrar Boğazköy çalışmalarına başlayabildiler. Winckler sadece metinlerle ilgileniyor ve diğer belgeleri önemsemiyordu. 20 Ağustos 1906’da ona işçiler bir kil tablet getirdiler. Bu tableti okuyup anlayabildiği gibi içeriğini de önceden biliyordu. Metin Mısır Firavunu II. Ramses’in Hattuşili adında Hitit Büyük Kralı ile yaptığı anlaşmayı içeriyordu. Bu metin hiyeroglif yazı ile Mısır’daki Karnak Tapınağının duvarına kazınmıştı. İşte şimdi Winckler karşı tarafın kopyasını elinde tutuyordu. Anlaşma konuları tümce kuruluşlarına kadar tıpa tıp aynıydı. Bu buluşla Winckler Hitit devletini ve başkentini keşfetmiştir. Arzavaca dilinin aslında Hititçe olduğunu keşfetmişti. Prof. Friedrick Hrozny tarafından bu metinler yavaş yavaş çözülmeye başlandı. “Ekmek yiyeceksin, su içeceksin” diye başlayan Hitit metinleri çok eski zamanlardan beri insanın temel gereksinimlerinin mecazi bir yolla karşılanmasından bahsediyordu.[5]
Bilim insanları Hitit tabletlerinde çok sayıda dille karşılaşınca şaşırmışlardı. Emil Forrer, Hrozny’in kitabının yayınlanmasından iki yıl sonra 1919’da farklı önemde sekiz ayrı dil saptamıştı. Bu dillerin başını “Neşaca(Hititçe) ve diplomasi dili olan akadça çekiyordu. [6]
Boğazköy’de bulunan sayısız dini metinlerin yanı sıra dikkati çeken bir metin de “Gılgamış Destanı’nın Hurrice çevirisidir.” Yine dinsel konularda daha çok Luvice ve palaca yazılar bulunmuştur. Luvi dili iyelik eki almıyor onun yerine sonuna “-asos” eki geliyordu. Bu nedenle daha sonraki İyon’un “-asos” eki ile biten şehir yerlerine sahip olması bu dilden etkilendiğini gösterir. Çünkü onların yayıldığı birçok alan da esli Luvi yerleşim bölgesidir. Ayrıca Anadolu’da konuşulan “Likçe’de” Luvi lehçesinin devamıdır.[7]
Bulunan sekiz yazı diline bir dokuzuncusu da eklenmiştir. Bu dil Asur Mektuplarında karşımıza çıkar. Hititler çivi yazısı yerine resme benzer işaretler kullanmışlardır. Bu nedenle bu yazıya Hitit hiyeroglif yazısı denilmiştir.[8]
Kullanılan damga mührün ortasında Hitit hiyeroglifi ve etrafında ise çivi yazısı vardır. Bu yazı türünde Luvice’nin bir lehçesi kullanıldığından bu yazı türüne “Luvi hiyeroglifleri” de denir.[9]
(Hitit damga mührü)
I.HATTUŞİLİ DÖNEMİ
A |
nitta’nın birkaç nesil sonra tahta çıkan ardıllarının her şeye sıfırdan başladıkları anlaşılıyor.
“Eskiden Labarna büyük kraldı. O dönemde oğulları, kardeşleri, hısımları, akrabaları ve askerleri çevresinde birlik olmuştu. Ve ülke küçüktü. Her nereye akın ettiyse düşman ülkesine güçlü bir kolla egemen oldu. Onları denize komşu yaptı. Her seferden geri döndüğünde oğulları bir ülkeyi yönetmeye giderdi. Onlar Hupişna, Tuvanuva, Nenaşşa, Landa, Zallara, pruşhanda, Lurşa kentlerini yönetirlerdi. Büyük kentlerin durumu iyidi.”[10]
Hitit kentleri keskin sınırlarla belirlenmemiş etrafında kırsal yerleşmeler bulunan içinde tapınaklar olan ve garnizon bulunan tüccar, zanaatkâr ve halkı barındıran şehirleridir ve bu şehirlerin besinini çifçiler ve çobanlar sağlamaktadır.[11]
Hititler zamanla gelişerek özellikle savaş arabaları kullanmaya başlayarak kısa zamanda Mısır ve Asur devleti yanında üçüncü büyük güç halini alacaklardır. Bu bölgelere doru yoğun bir yayılma politikası uygulayacaklardır.[12]
I. Hattuşili M.Ö. 1565’te demir tahta çıkacaktır. Ondan sonra son krala kadar eksiksiz bir liste yapabiliyoruz. “ o dönemde oğulları, kardeşleri, hısımları, akrabaları ve askerleri çevresinde birlik olmuştu. Her neye akın ettiyse düşman ülkesine güçlü bir kolla egemen oldu. Onları denize komşu yaptı. Ve onun ellerinde kentlerin durumu iyiydi.”
Hattuşili’nin yıllıklarında küçük ülke tabiri olmaması bu ikinci dönemin koşullarının daha elverişli olduğunu kanıtlar. Hattuşili altı yıl içinde daha büyük ve güçlü imparatorluk yaratacaktır. Hattuşili:
Önce çekirdek ülkeyi güvence altına aldı. İlk hedefi Hattuşa’nın kuzeydoğusunda bulunan ve zamanında büyükbabasına baş kaldırmış olan “Şanahuitta” üzerine yürüdü. Kenti yakıp yıkmadı ama dolaylarını imha etti. Buradan kenti ele geçiremediği ve çevresini yağmaladığı anlaşılmaktadır. Kayıtlarda bu seferden zengin armağanlarla dönülmemesi bunu kanıtlamaktadır.
Hattuşili, Maraşantiya’nın (Kızılırmak) karadenize döküldüğü seferi daha farklı anlatır: “Daha sonra Zalpa’ya yürüdüm ve onu yok ettim. Kentin tanrılarını ve üç arabasını Arinna’nın güneş tanrıçasına çıkardım. Gümüş bir boğa ile gümüş bir “ritonu” (kutsal sunu kabı) Fırtına Tanrısının tapınağına çıkardım. Diğer tanrıları Mezulla (Güneş Tanrıçasının kızı) tapınağına çıkardım” Der. Burada bir galibiletten söz ediyor olmalıdır.[13]
Hattuşili Maraşantiya ırmağının güneyini ve Hattuşa ülkesini sağlama almıştı. Hedefi Kuzey Suriye’ydi. İki yüz yıldır bölgenin başkenti olan Halpa (Halep) şehrine “Yamhad Krallığı” egemendi. Bu kente doğrudan saldırmak çok riskliydi. Bu nedenle önce Halpa’dan Akdeniz’e doğru giden “Alalha” kentine saldırdı ve büyük başarı elde etti. Kent yakılıp yıkıldı. Buraya yardım gelene kadar Hattuşili akıllılık edip kuzeydoğudan yurdun yolunu tutmuştu bile. Fırat’ın batısına ve kargamış’ın kuzeyine sadırdı. Warşuva ve İkakali’yi aldı.
Bir sonraki seferde Arzavaya yöneldi. O tarihte burası Anadolu’nun batısında çok sayıda krallıkla yönetilen bir yerdi.[14]
Arzava krallığını tahrip etmedi bu saldırı belki de sadece uyarı niteliğindeydi. Bir de Hurri saldırıları vardı. Hattuşili bu saldırı için şöyle demiştir: “Arkamdan Hurri kentindeki düşman ülkeme girdi ve ülkelerimi benden aldı. Sonunda sadece Hattuşa kenti elimde kaldı.” Bu durum başkentin savunmasını ve sefer sırasında toprakların korunmasını zorlaştırmaktaydı.[15]
Hattuşa’ya bağlı ülkelerde bu çatışmaları fırsat bilip vergiden kaçmak ve askere gitmemek için kullanıyordu. Diğer yandan Hurriler buraya saldırmaya can atıyorlardı. Bununla birlikte Hititler ne zaman üstlerine yürüse geri çekiliyorlardı.[16]
Hitit kuşatmaları 6 ay kadar sürmektedir. Bunun sebebi yaz mevsiminin sefer için uygun olmasıdır. Çünkü kış aylarında soğuk ve çamur askeri seferleri mümkün kılmamaktadır.
Hattuşili İç Anadolu’daki tüm topraklarını sağlamlaştırmıştır. Suriye planlarına döndü ve kalıcı sonuç almak istiyordu.
“Ertesi yıl Zaruna üzerine yürüdüm ve Zarunayı yok ettim. Haşşuva kentine doğru yürüdüm bana karşı Halpa birlikleriyle birlikte savaş açtılar. Ben de onları yendim. Ele geçiridkten sonra toz yığdım üstlerine ve tüm hazinelerini ele geçiridim ve Hattuşa’ya getirdim. Zippaşna üzerine yürüdüm ve tan ağarırken şehre vardım. Kenti yok ettim ve üzerlerine toz yığdım. Tanrılarını aldım ve Arinna’nın güneş tanrıçasına çıkardım. Hahha üzerine yürüdüm ve şehri yok ettim. Hazinelerini Hattuşa’ya getirdim. İki kere iki araba gümüş yüklüydü.”
Burada bu kentin Halpa dışında ve Puruna ırmağının yeri olarak söylenen yer tam olarak belirlenememiştir. Hattuşili’nin Torosları aştığı ve Fırat’a doğru ilerlediği bellidir. Kedisini “BÜYÜK KRAL, LABARNA ( TABARNA)” olarak tanımlayan Hattuşili, “ Haşşuva ile Hahha’yı yerle bir ettiğini ve krallarını yük arabasına koştuğundan bahseder.”[17]
Hattuşili’nin uğraştığı Halpa’nın fethi ardıllarına kalacaktı. Hattuşili son günlerini Kuşşara’da geçirdi. Oldum olası saygı duyulan bu yerde Pankuş’u topladı. Tahtı kime emanet edeceğini gerekleriyle birlikte açıkladı. İlk olarak oğullarını gösterecekken onlar Hattuşili karşıtlarına uydular ve bu nedenle bundan vazgeçti. Onların isyanını bastırarak valilikten aldı. [18]
Öz kızı da bir hizmetkârın tahta çıkacağı konusunda dedikodular yayması üzerine onu da sürgüne gönderdi. Yeğenini veliaht seçti fakat o da hasta olunca yanına gelmediği ve kendisine kötü davrandığı ve taş kalplı zalim biri olduğu için uygun bir aday olmadı. Çünkü o ancak annesi olacak yılanın sözünü dinliyordu. Hattuşili’nin fazla zamanı ve seçeneği kalmamıştı. Bu görevi çok geç olmasına karşın Murşili’ye verdi. Bununla birlikte Murşili’yi destekleme ve koruma konusunda Pankuş’u ikna etmesi bu meclisin üst düzey bir özellikte olduğunu kanıtlayan en önemli belgedir. Çünkü bir kral meclisin onayını almayı gerkli görmektedir.[19]
I.MURŞİLİ DÖNEMİ
M |
urşili önce Kilikya’yı zaptedmiştir. Böylece burayı bir sonraki adım için sıçrama tahtası olarak kullanmıştır. Amacı Halpa (Halep) üzerine yürümek ve büyük babasının başlattığı işi tamamlamaktı. Kaynakların anlattığına göre umulmadık bir başarı kazanmıştı. “Yamhad krallığını” yıkmıştır. Hedef dünyanın metropol şehri olan “Babil” şehridir. Hititler burada Hurri ordularıyla savaşmışlar ve Babil şehrini zapdederek dünya tarihine geçmişlerdir. 1531’de bir çırpıda yapılan bu fetih “Hammurabi hanedanlığının” çökmesine neden oldu.
Murşili, Babil’i elde tutamayacağını biliyordu burası çok uzak bir şehirdi. Bir takım bilim adamlarına göre burayı Mezopotamya’ya göç eden Kassitlere bıraktı. Bu tarihten sonra da burada kassitlerin yönetimi ele geçirmesi bu ihtimali kuvvetlendirmektedir.[20]
I.HANTİLİ DÖNEMİ
M |
urşili Babil başarısının keyfini çok kısa yaşamıştır. Esirler, ganimet ve tanrı yontularıyla başkente döndükten kısa bir süre sonra öldürülmüştür. Plan karışık değildir. Zidanza ve Hantili saraya çıkmışlar ve Murşili’yi öldürmüşlerdir. Zidanza’da Hantili’nin damadıdır. Hantili tahtı ele geçirmiştir. Hitilerde tahta geçmenin koşulu kraliyet ailesinden destek görmeye ve hırslı olmaya bağlıydı.[21]
Hantili ilk olarak Kargamış’a Hurriler üzerine yürüdü, ancak bu seferde başarılı olup olmadığı konusunda her hangi bir kayıt bulunmamaktadır. Ardıllarından birine göre Hantili dönüş yolunda tanrıların gazabına uğradı: Tanrılar kendisine ve ülkesine felaket getirerek dökülen kanların intikamını almak istemişlerdi. Felaket aracı Hurriler oldu. İmparatorluk büyük ölçüde güç yitirdi. Hantilini karısı ve oğullarının yasını tutmaktadır. Bilim dünyasında kabul gören görüş onların Hurriler tarafından öldürüldüğüdür ve bunu doğrulayan bir tablet parçası bulunmuştur.[22]
ZİDANZA DÖNEMİ
Z |
idanza tahta geçmek için Hantili’nin tek oğlu olan “Pişeni” ve diğer yasal ardılları öldürür. Ne yazık ki Zidanza dönemini anlatan kayıtlar yoktur. Tanrılar öç peşindeydi bu kez araç olarak Zidanza’nın oğlu “Ammuna’yı” seçmişlerdi. Ammuna tahta geçmek için kendi babasını ortadan kaldırdı.[23]
AMMUNA DÖNEMİ
A |
mmuna döneminde devlet çökmeye devam etti. Bu da yetmezmiş gibi tarımı ve hayvancılığı etkileyen kuraklık başladı. Ammuna devleti toparlamak için çok uğraşsa da Hurri taarruzları ile büyük kısım toprakları kaybetmiştir. Ölümden sonra kan dökmeler de durmamıştır.[24]
HUZZİYA DÖNEMİ
A |
mmuna tanrı olduğunda (öldüğünde) saray muhafızlarının başı “Zuru” da oğlu “Tahurvaili’yi”, altın mızraklıyı gönderdi ve “Titi’nin” ailesini öldürdü. Sonra ulak “Taruhşu’yu” gönderdi o da tüm oğullarıyla birlikte Hantili’yi öldürdü. İşte Huzziya böyle kral oldu. Belki de Titi ve Hantili, Ammunu’nun oğullarıydı. Huzziya evlilik yoluyla Ammunu’nun ailesi ile akraba olmasını bahane gösteriyordu. Diğer taraftan en büyük kız kardeşi “Ammunu’nun oğlu Telepinu” ile evliydi ve kendi için tehlikeydi. Huzziya Telepinu’ya suikast yapacakken Telepinu önlemini aldı ve hemen onu tahttan indirdi. Telepinu onları öldürmedi ve sürgüne gönderdi. Telepinu’nun niyeti kan dökülmesini önlemekti.[25]
TELEPİNUŞ (TELEPİNU) DÖNEMİ
M |
.Ö. 1500’lerde tahta çıktığında, Telepinu’un önünde iki hedef vardı. Birincisi imparatorluğu tekrar güçlendirmek ikincisi ise bitmek bilmez taht kavgalarını sona erdirmekti.
Bu kolay değildi aristogratlar kendileri için tehlikeli gördükleri kişileri oratadan kaldırmaya alışmışlardı. Telepinu “kan dökme âdetine son verme” politikasından vazgeçmedi. Bu yasalar ve bağlayıcı kurallar çerçevesinde halledilmeliydi.
Telepinu bu radikal reformlarını açıklamak için Pankuş’u topladı. “Telepinu Fermanı’nı” ilan etti. Kral her zaman olduğu gibi Pankuş’a danışmamış ve aşağıdaki kuarlları ilan etmiştir:
ü Birinci dereden prens kral olsun, eğer birinci dereceden prens yoksa ikinci dereceden oğul kral olsun. Eğer tahta geçecek hiç oğul yoksa. Birinci dereceden bir prensesle evlenen kişi kral olsun.
ü Büyük kralın yasal eşinden doğma oğullar birinci dereceden prensti. Eğer yoksa ikinci dereceden yani harem kadınından doğma oğlun kral olması gündeme geliyordu.
ü Kralın düşük sınıftan ilişkisinden olma oğullar üçüncü sırada geliyordu.
ü Kardeşlerin birbirlerini öldürmelerini engellemek için, Pankuş dikkatli olmak ve taht adaylarını ve kötülük yapanları kollamakla görevlendirildi.
Telepinu ayrıca sonraki nesillere ders olsun diye önceki taht cinayetlerini metin haline getirmiştir.
Telepinu hukuk düzenini değiştirmekle yetinmemiş, dış siyasete ve askeri hedeflere de yönelmişti. Bir zamanlar Hattuşili’nin yaptığı gibi fetih gezisine çıkmıştı. Güney doğudan başlayıp Kargamışın kuzeyindeki bazı bölgeleri de fetih etmişti. Hemen sonra Maraşantiya yayının güney ve güneybatısındaki ülkeleri tekrar imparatorluğa kattı. Daha sonra kuzeye yaptığı seferden sonra Kizzuvatna kralı ile bir anlaşma yaptı. Bu anlaşma Haşşuva, Lavazantiya ve Zizzilippa çevre topraklarının ne kadarının kimde kalacağını belirlemek içindi. Telepinu tam bir strateji uzmanıydı eğer Kizzuvatna ile savaş yapsa Hurrilerle yeni bir çatışmaya girmek zorunda kalacaktı ve bu istediği en son şeydi. Kısacası Telepinu önceki uygulamalardan farklı hem iç hem de dış siyasette yasal düzenleme ve anlaşmaya dayalı bir politika izlemiştir. Halk düzenine önem veren bir kişilik olan Telepinu ile ilgili bilgilerimiz kaynak yetersizliği nedeniyle sınırlıdır. Telepinu’un ölümünden sonra tahta kimin çıktığı tam belli değildir. Tek Oğlu genç yaşta ölmüş ve iki aday vardır. Birincisi damadı Alluvamna, ikincisi ise akrabalık derecesi kayıtlarda bulunmayan “Tahurvaili”. Tahurvalli’nin Huzziya’ya taht yolunu açan altın mızraklı adam olup olmadığı bilinmemektedir.[26]
HİTİTLERDE ÇOK TANRI GELENEĞİ
Hititlerde merkezi otorite kurma geleneği dünyevi boyutlarda yürütülüyordu. Tüm eski kültürlerde olduğu gibi en büyük rahip sıfatını taşıyan krallar, siyasal güçlerini yıl içinde kutsal kentleri (yerel tanrıların kült merkezlerini) ziyaret edip oradaki dinsel törenleri yönetmeye dayandırıyordu. Krallık genişledikçe kral tüm merkezleri gezemez olunca bu yerleri azaltmak için tanrılar Hattuşaş’a getirilmeye başlandı. Bu kentte arkeologlar tarafından 31 tapınak gün ışığına çıkartılmıştır. Bir yandan da tüm yerel fırtına tanrılarını birleştirerek bir üst düzey “ülkenin fırtına tanrısı” yapmışlardır.
Şarişşa’nın fırtına tanrısı “Kadeş antlaşma metnindeki” adı geçen dokuz ant tanrısından biridir. Bu tapınak M.Ö. 1600’lerde kurulmuş M.Ö. 1200’de yok edilmiştir. Etrafında 1500 metrelik sur bulunmaktadır ve çapraz konumda dört tane kapısı vardır. Surların dışı ise su deposu ve savunma amaçlı göletlerle çevrilidir.
Hitit kralı ilkbaharda kraliçe ile birlikte Zababa’nın tapınağına giderler ve diz çökerler kralın soytarısı konuşur. Kral ve kraliçe tahta oturur. Altın mızrağın örtüsü ve Lituusu krala getirilir. İki saray görevlisi altın bir kaptan kral ve kraliçenin eline su dökerler. Kral ve kraliçe ellerini yıkar. İki saray görevlisi kral ve kraliçenin dizine örtü koyar. Şarkıcılar İştar’ın müzik aletlerini alırlar. İçeriye götürüp yerlerini alırlar. Kurban töreni başlar.
Hititlerin en büyük dinsel bayramı çoğu zaman üç gün süren “Purulliya Bayramıdır.” Bu bayram önceleri bir ay sürmektedir. Bu ilkbahar yani yeni yıl bayramıdır. Dini bayramlar bu işlevlerinin yanı sıra diğer vassalların krala bağlılıklarını sunması ve vergilerini vermesini ayrıca kralın meşruiyetini de sağlamıştır.[27]
Tanrı korkusu ile hesap verme amacıyla yazılan yıllıklar ise bize verdiği bilgiler açısından eşiz birer kaynaktır. Tanrının cezasından korkan Hititler büyük ölçüde yaşadıklarını doğru yazmışlardır ve bu onlar hakkındaki bilgilere ulaşmada büyük kolaylık sağlamıştır.[28]
Hititlerde tanrı kültüründe ise fırtına tanrısının öneminden bahsettik ve bu fırtına tanrılarının en önemlileri ise Nerik ve Zalpa şehirlerinde yaşamaktadırlar. Bu tanrılar fırtına tanrısının en yüce oğulları sayılıyorlardı. Nerik fırtına tanrısının annesiydi. Arinna’da güneş tanrıçası idi. Babildekki İştar (aşk ve cinsellik tanrıçası) tanrıçası ile özdeş olan “Şauşka’da” Hurrilerden alınmıştı. Fırtına tanrısı “Taru ve kızları Mezulla ve Hulla ile torunları Zintuhi’ye” tapılıyordu. Şauşka’nın ise düşmanları iktidarsız yaparak kadın haline getirdiğine inanılıyordu.
Hititler de her şeyden sorumlu bir tanrı vardı. Örneğin: Hanedanın fırtına tanırısı, hükümdarın asasının fırtına tanrısı, yakarışların fırtına tanrısı v.s. Günün birinde fazla gelen bu tanrılarda pratik bir yönteme gidildi. Huri kökenli tanrılar ile Hatti kökenli tanrılar birleştirildi.
Tapınaklardaki tanrılar çok saygı görüyordu. En çok saygı gören Hattuşaş’daki Fırtına tanrısı ve Güneş tanrısıydı. Tanrıların rahip hizmetkârları vardı onları yıkarlardı, elbiselerini giydirirlerdi ve yemeklerini hazırlarlardı. Özel günlerde özel yemekler verilirdi. Mesela ilkbahardaki büyük bayramda en taze et ilk olgun meyveler tanrıların hakkıydı. Kurallar gereği banyoları için özel odalrı vardı.
Hititler tarihleri boyunca tanrıları ülkelerine getirerek kendilerini düşmanlardan korumayı amaçlamışlar, bununla birlikte onlara saygı göstermişlerdir. Düğer taraftan bakıldığında ise tanrıları alınan ülkelerin de yok olacağını düşünmüşlerdir. Her nasıl bakılırsa bakılsın Hitit dini inancı birçok yönden etkileyici özellikler taşımaktadır.
[1] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler (Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 15-23
[2] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler (Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 24
[3] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler (Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 25
[4] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler (Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 26
[5] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler (Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 27-29
[6] Brandau Birgit-Schickert Hartmut (Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 31
[7] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler(Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 32
[8] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler (Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 33
[9] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler (Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 34-35
[10] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler (Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 36
[11] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler, (Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 37
[12] H. MC. Neill William, Dünya Tarihi, (Çeviri: Alâeddin Şenel), Ankara 2008, İmge Yayınevi, 14. Baskı, s. 80
[13] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler (Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 40-41
[14] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler( Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 42
[15] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler (Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 43
[16] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler (Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 44
[17] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler (Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 46
[18] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler (Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 50-52
[19] Van De Mieroop Marc, Antik Yakındoğu’nun Tarihi (Çeviren: Sinem Gül), Ankara 2006, Dost Yayınevi, s. 186
[20] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler( Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 53-54
[21] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler( Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 77
[22] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler( Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 78-79
[23] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler( Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 79
[24] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler( Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 80
[25] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler( Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s.80-81
[26] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler( Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 95-104
[27] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler( Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 72-75
[28] Brandau Birgit-Schickert Hartmut, Hititler( Çeviri: Nazife Mertoğlu), Ankara 2011, Arkadaş Yayınevi, 3. Baskı, s. 75-76
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder