PALEOLİTİK ÇAĞ
Anadolu’ya eski dönemlerden beri büyük kültürler gelmiş ve bunlardan kalan buluntular toprakta korunmuştur. Araştırmalar ilerledikçe Anadolu’nun 1.000.000 yıldır önemli bir yerleşim merkezi olduğunu anlıyoruz.
İLK İNSAN
Afrika’da il evrimini geçiren insan 1-1,5 milyon yıl kadar önce buradan dünyaya yayılmıştır. Bu dönem insanının eski dünyanın hemen her yerine ulaştığını biliyoruz. Anadolu yarımadası Avrupa’ya geçişte zorunlu uğrak noktasını teşkil etmektedir.
En eski atalarımızın kullandığı aletler “çaytaşı” adını verdiğimiz, akarsularda yuvarlanarak yumurta biçimini almış elle tutulabilir taşlardı. Bu aletlere doğu Afrika’daki ilk buluntu yerinden dolayı “Olduvan” denir.
Bu dönemi yansıtan ülkemizdeki yerlerden biri 600.000 yıl önceleri tarihlenen “Dursunlu” diğeri ise İstanbul’daki Küçük çekmece gölünün kuzeyindeki “Yarımburgaz mağarasıdır”. Bu mağarada İstanbul’un tarihi katmanlarca sıralanmıştır. Bu mağara İstanbul’un tarihini, geçmiş coğrafi koşullarını ve yaşayan hayvan türlerini ortaya koyan önemli bir arşivdir. 300.000 yıl önce yaşamış insanların aletleri ve yedikleri hayvanların kemikleri bulunmuştur. Bunların bazıları Olduvan dediğimiz aletler bazıları da “Tayac” türü yongalardan oluşmaktadır. Bununla birlikte bu günkü ayının öncüsü olan “ursus” kemik kalıntılarına da rastlanmaktadır.
ALT PALEOLİTİK ÇAĞ
Çaytaşlarından aletler yapan atalarımız Paleolitik Çağ’ın başlangıcını oluştururlar. Bu evre 200.000 yıl önce Paleolitik çağın öğesi olan çakmak taşının çıkması ile son bulur. Alt Paleolitik çağı oluşturan bu kültürler, Fransa’daki ilk buluntu yeri olan Acheul (aşölyen) olarak adlandırılır. Bu dönemin öncesinde insanlar benzer aletler yapmaktaydı ve bu dönemle beraber farklı aletlerin farklı yerlerde ortaya çıktığı bilinmektedir. Anadolu aynı dönemde iki farklı teknolojik bölge arasındadır. Marmara’da el baltaları yerine yonga aletler rastlanırken, Güney Doğu ve Orta Anadolu’da el baltaları kullanılmıştır.
Güney Doğu Anadolu baltaları karakteristik ve özellik açısından açıdan dikkate değerdir.
Bu yerin dışında “Acheul” türü baltaların bulunduğu yerler azdır. Ancak Ankara, İzmir ve İstanbul çevrelerinde bu türe özgü baltalara rastlanılmıştır. Bunun yanında Niğde ilindeki Hasan Dağı çevresinde yanardağ etrafına yerleşildiği obsidyenlerden anlaşılmaktadır. Obsidyen de çakmak taşı gibi kullanılmıştır.
Alt Paleolotik Çağ’a baktığımızda ilk insanların dünyaya yayıldıktan sonra uygun koşulları sağlayınca çoğaldıkları görülür.
ORTA PALEOLİTİK ÇAĞ
Orta Paleolitik Çağ 60.000 yıllık bir süreyi kapsar. Bu dönem günümüze göre daha sıcak ve kurak koşulların hüküm sürdüğü uzun bir dönemdir ve ardından “Buzul Çağ’ı” yaşanacaktır. Değişen iklim koşullarına bağlı olarak Anadolu’da iklim koşulları ve biyolojik çeşitlilik değişim gösterir. Bu dönemde Alt Paleolitik Çağ’ın insan türü olan “erectus” insan türünün yerini “neanderthal” alır. Düşünsel becerisi ve el becerisi daha gelişmiş olan bu canlı alet yapma teknolojisini de geliştirir. Alt Paleolitik çağ’daki taş baltaların yerini özelleşmiş aletler alır. Artık her işlev için farklı aletler tasarlanır. Taşlar bu dönemde küçük yongalarla düzeltilir. Bu yeni teknolojiler Fransa’daki ilk bulgu yeri olan “Levallois (Levaluva) ve Moustier (Musteryen)” yapım gelenekleri olarak adlandırılır. Bu dönemde karşımıza yeni çıkan alet türleri ok ve mızrak uçlarıdır. Bir sapa bağlanacak el ya da yay ile fırlatılacak bu aletler ilk makinelerdir. Bu insanların yaptığı yongalama yöntemleri aletlerin aerodinamiğini arttırmıştır. Bu aletlerin kullanımı insanların hızlı koşan ya da uçan hayvanları yakalayabilmesine olanak sağlamıştır. Ateş bu dönemde yaygınlaşmış ve artık besinler pişirilerek yenmeye başlanmıştır. Bu çağda belki de en önemli değişiklik insanların soyutlama yetisini geliştirmesidir. Ölü gömme ve ölülerin yanına hediyeler bırakma bunun ilk örnekleridir. Bu kalıntılar Anadolu’nun hemen her yerinde rastlanır. Ancak bu dönem en iyi Antalya Karain Mağarası’nda incelenmiştir. Bunun dışında “merdivenli mağara, kanal mağarası ve Adıyaman’da şehramuz sayılabilir”. Genel olarak dünyada Neanderthal türü insan Orta Neolitik çağda ortadan kalkmakta bunun yerini “Homo Sapiens” alacaktır.
ÜST PALEOLİTİK ÇAĞ
Günümüzden 60.000 yıl öncesi bir süreyi kapsar bu çağ modern insanın dünyaya hızla yayıldığı bir süreyi teşkil eder. İnsanın coğrafi dağılışı günümüzdeki ırkları oluşturur. Üst Paleolitik Çağ çok soğuk bir dönemdir. Bu süreçte birkaç bin yıl süren sıcak ve soğuk evreler yaşanmıştır. En soğuk zamanlar günümüzden yaklaşık 18.000 yıl önce yaşanmıştır. Bundan sonra havalar genel olarak ısınarak günümüzden 12.000 yıl önce günümüz hava koşulları oluşur. Soğukların yaşandığı dönemde deniz seviyesi günümüzden 120 metre daha aşağıdadır. Bu dönemde Çanakkale ve Marmara Boğazları’nın vadiye dönüştüğü, Marmara’nın bir iç deniz olduğu, Karadeniz’in de tatlı bir soğuk su gölü olduğunu düşünmekteyiz. Ormanların dağ yamaçlarında ve vadilerde olduğu düşünülmektedir. Dönemi etkileyen “Wörm Buzul’u” döneminde Anadolu’nun göllerinin önemli değişikliklere uğradığı düşünülmektedir. Aynı zamanda bu gün ova olan birçok çukurluğun göl ya da bataklıkla kaplı olduğunu bilmekteyiz. Anadolu’da dönemin uygun koşullarında yerleşim olduğu, soğuk koşullarında da boş olmadığı bilinmektedir. Orta Paleolitik Çağ’ın öncü tiplerinin bu dönemde geliştiğini bilmekteyiz. İnsan bu devirden itibaren tahta, kemik ve boynuzu da işlemiştir. Aynı zamanda bulunan çok sayıda olta ve zıpkın deniz ürünleri ile de beslenildiğinin kanıtıdır. Bu dönemde çok sayıda mağara duvar resimleri, kabartmalar, heykelcikler sanattan çok zanaatın varlığını gösterir. Dönemin bir başka özelliği ise çeşitli alanlarda uzmanlaşmış gurupların olmasıdır.
Bu anlamda bu çağ Neolitik Çağ’ın ön hazırlığını teşkil eder. Bütün bu gelişmeler tarihin çok önemli basamağını oluşturur. Bu dönemim Anadolu’daki önemli yerleşmeleri “Antalya Karain ve Antakya’daki Üçağızlı Mağarasıdır”.
Akdeniz kıyı şeridinin bu dönemde olumsuz hava koşulları barındırması buluntuların az olmasına neden olmuştur. Bu soğuk dönemde seyrek de olsa iç ve güney Anadolu’da yaşamın devam ettiği buluntulardan anlaşılmaktadır. Anadolu platosunda yaklaşık 16.000 yıl önce hava koşullarının iyileşmesi ile birlikte yeni bir canlanma başlar. Bu canlanmanın ilk yansımaları kıyı şeridi üzerinde görülür. Özellikle Kuzey-Batı Anadolu’da İstanbul yakınlarında Ağaçlı, Domuz dere, Kerpe, Kefken ve Harami dere’deki buluntulardan anlaşılmaktadır.
Yarımburgaz Mağarası
İstanbul ili Küçükçekmece sınırları içinde yer alır. Yer altı sularının etkisiyle kreç taşlarının oyulması ile oluşmuştur. Bu mağara iki ana bölümden oluşur. Ülkemizde en az araştırılan Alt Paleolitik Çağ’ı barındıran aşağı mağara önemli bir yer teşkil eder. Aşağı mağaranın uzunluğu 600 metre civarındadır. Bu mağarada çıkan buluntular kışın “Ursus” adı verilen ayının bu mağarada yattığı yazın ise ayı çıkınca insanların bu mağarayı kullandığı anlaşılır. Bu mağaradaki önemli bulgular Alt Paleolitik Çağ’a ait taş aletlerdir. Bu aletler güney Avrupa’dali Tayac ve diğer yandan da orta ve doğu Avrupa’daki satır ve küçük alet endüstrisine yaklaştığı görülür.
Ayrıca bu magaradaki 7 ve 8. İzotop evreleri Orta Pleostenes’in ortalarına ait olduğu anlaşılır.
Karain Mağarası
Karain Mağarası Antalya’nın 30km kuzeybatısında Yağca köyü yakınlarındadır. Karain bulguları orta paleolitik çağın iki farklı alet yapım tekniğini gösteren iki farklı evden oluşur. Günümüze daha yakın olanı Karain ya da Zagros tipi Moustérien olarak adlandırılır. Bu seviyeler de daha çok radyolarit ve kısmen de çakmaktaşından yapılan aletler görülür. İkinci sırada uc tipleri izler. Ayrıca çontuklu ve dişlemeli aletler, mekanik aletler, sırtlı bıçaklar bulunur.
El Baltaları
İnsanoğlunun en eski el baltası aletleri Afrika’da bulunmuştur. Anadolu’da bu tip aletler açısından zengindir. El baltaları (iki yüzeyli aletler)’in ilkleri çaytaşı (yontuk çakıl taşlar)’dan gelişir. Zamanla çakıllar iki yüzeyi boyunca daha fazla yontulur. Bu yöntem zamanla alete her yönden uygulanır. İki yüzeyli aletler Yontma Taş teknolojisiyle üretilen ilk aletlerdendir. Genelde üçgenimsi ya da bademimsi görünümde olan aletler iki yüzeyi de küçük ya da büyük parçalar koparılarak işlenir. Aletler dikkatle incelendiğinde birbirinden farklı oldukları görülür. Dip kısımları yuvarlak ya da yuvarlağa yakın olmakla beraber bazen de işlenmeden bırakılır. Bu ise alete hem üçgenimsi form verir; hem de daha kolay tutulmasını sağlar. Uç kısımları az ya da çok uzun ve sivricedir. Kalınlıkları gibi boy ve ağırlıkları da değişkendir. Boyları genelde 5-20 cm civarında, ağırlıkları ise 250-500 gr arasındadır. 1 kg ağırlığında olanları da bulunur.
(yontma taş devrine ait bir el baltası)
Yontma Taş Teknolojisi
İnsan kendini savunmak ve avlanmak için doğada bulduğu taş, ağaç ve kemik gibi nesneleri el yapısına uygun ve kavramaya el verişli olduğu için silah yapımında kullanmıştır. Bu yapım teknikleri de kronolojik açıdan şu şekildedir:
Ø Taşa taşla vurma, yongalama yöntemi
Ø Taşa yumuşak bir nesne ile vurma, yumuşak vurgulama yöntemi
Ø Bir aracı nesne ile taşa vurma, dilgi çıkartma yöntemi
Ø Basınç ile yongalama, baskı yöntemi
Taşa taşla vurma yöntemi günümüzden 1,5 milyon yıl önce gerçekleşmiştir. 100.000 yıl önce Acheul kültürünün insanları taşı yongalamak için kemik ya da ağaç gibi yumuşak nesneleri kullanmışlardır. 35.000 yıl önce ise bir nesneyi araç olarak kullanma yöntemi uygulanmaya başlanmıştır. Neolitik çağ ile birlikte yontma taş teknolojisinin yerini sürtme almıştır.
MEZOLİTİK ÇAĞ
Mezolitik Çağ insanı bilgi birikimleriyle yeni döneme ayak uydurmuşlardır. İklim koşullarının değişimi bazı yerlerde daha elverişli ortamlar yaratırken bazı yerlerde ise daha olumsuz koşullara yol açmıştır. Bu dönemde insanlar daha önce olmadığı kadar biyolojik ve düşünsel yetileriyle birlikte teknolojilerini ve kültürlerini geliştirmişlerdir. Bu dönemde aletler mikrolit adı verilen minik aletlerin tahta ya da kemik saplara takılmasıyla oluşturulmuştur.
Bu çağda önemli bir yenilik de beslenmenin çeşitli olmasıydı. Daha önceleri protein ağırlıklı beslenme yaygınken bu dönemde bitkisel beslenme de yaygınlaşmıştır. Bu çağın bir başka özelliği de farkı aletler kullanan farklı kültür çevrelerinin ortaya çıkmasıdır. Bu süreç içinde Doğa Akdeniz kıyıları ve Güneydoğu Anadolu’da farklı bir gelişme yaşandığı görülür. Bu sebeple bunları dünyanın diğer yerlerinden ayırmak için “Epipaleolitik” kültürler tanımı kullanılır.
Bu dönemde Anadolu’daki önemli yerleşim merkezleri “Öküzini ve Belbaşı” mağaralarıdır. Öküzini M.Ö. 16 bin ile 9. Bin arasının aydınlatılması açısından önemlidir. Bir diğer önemli bölge Marmara Bölgesi’ndedir. Bu bölge Karadeniz kıyısında yer alan Ağaçlı, Gümüşdere, Domalı, Akçalı, Ambarlı Deresi, çekmece yakınlarındaki Gelibolu Yarımadası’nda Ören mevkii ile Akbaş şehitliği gibi pek çok buluntu yerine rastlanılmıştır.
Öküzini Mağarası
Yaklaşık 17.000 yıl önce Akdeniz avcı-toplayıcı toplulukların varlığını kanıtlayan mağaradır. Bu mağara Antalya’nın yaklaşık 31 km kuzey batısındadır. Mağaranın bulunduğu yakın çevre, bol karstik suların bulunduğu ve yılın belirli zamanlarında küçük göllerin oluştuğu bir bölgedir.
Bu güne kadar kazılan 3,5 metrelik dolgu içinde dört ayrı arkeolojik evreye rastlanmıştır.
Ø I. Evre: günümüzden 17.000-16.500 yıl öncesine aittir. Mikrolit aletler baskındır. Mikrogravet uçlar önemlilerini teşkil etmektedir.
Ø II. Evre: geometrik mikrolitlerin de ortaya çıkmaya başladığı süreyi teşkil eder.
Ø Geometrik mikrolitlerin baskın olduğu bir dönemi teşkil eder. Bu evre “yarım ay aletlerin” baskın olduğu dönemdir. Yarım ayları, yoğunluk açısından ikizkenar üçgenler, çeşitli tiplerde trapezler, dar mikro uçlar ve az miktarda dilgicikler izler. Buna karşılık bu güne kadar tahıl üretimine ait bulgulara rastlanmamıştır. Ama bulunan öğütme taşları onların yabanıl bazı bitkileri öğüttüğüne işaret eder.
Ø IV. Evre: mağaranın en üstündeki arkeolojik dolguyu temsil eder. Bu evre Epi-paleolitik Çağ tabakasının içine açılan son Neolitik ve ilk Kalkolitik çağ mezarlarıyla bozulmuş karışık bir dolgudur. Bu evre aşağı yukarı 10.000-7.900 tarihleri arasındadır.
Bu mağarada bol miktarda makrolitler de ele geçirilmiştir. Tüm evrelerde görülen makrolitler arasında “ön kazıyıcılar, dişlemeli ve çontuklu aletler, taş delgiler, budanmış parçalar, düzenli ve sırtlı dilgiler en tipik örnekleri oluşturur.
ÇANAK-ÇÖMLEKSİZ NEOLİTİK ÇAĞ
İnsanların 1 milyon yılı aşkın bir zaman avcı-toplayıcı yaşamından sonra tarım yapmaya, hayvan evcilleştirmeye ve sabit köyler kurmaya başladığı Neolitik Çağ değişik aşamalardan geçerek 6000 yıl gibi uzun bir süreye yayılır. Bu dönem yalnızca teknoloji de önemli yeniliklerin çıkmasıyla değil, toplumun yaşam biçimi, hayata bakışı ve düzeninde de köklü değişikliklerin gerçekleştiği bir süredir. Günümüz uygarlığının temelleri bu dönemde oluşur. Endüstri dönemine kadar olan toplumsal düzenin temelleri de bu dönemde atılmıştır.
Neolitik devrim her yerde aynı zaman da, aynı şekilde olmamıştır. Epi-paleolitik topluluklar, Doğu Akdeniz, Kuzey Suriye ve Kuzey Mezopotamya, Güney Doğu Anadolu ile Doğu Anadolu’nun güney kısımlarında M.Ö. 11.000-6.000 arasındadır.
Neolitik çağı çanak-çömleksiz ve çanak-çömlekli olarak iki kısma ayırmaktayız. Bu çağın önemli biz özelliği de hızlı değişim sürecidir. Oysa bundan önceki 1 milyon yılı aşkın dönemde değişim çok yavaş olmuştur.
Yerleşme ve Mimari
Çanak-çömleksiz bu çağda Anadolu ile Doğu Akdeniz toplulukları arasında büyük benzerlikler görülür.
Bu dönemin başlangıcında mimari, yuvarlak kubbelerden oluşur. İlk başta barınak olarak tanımlayabileceğimiz bu yapılar, dönemin sonuna doğru gerçek anlamda konuta dönüşür. Temel ihtiyaçların yanı sıra besin hazırlama ve saklama gibi başka ihtiyaçların burada yapılmaya başlanması ile barınaklar zamanla gelişecek ve daha uzun yapılar halini alacaklardır. Bu dönüşüm kolay olmamış; temel, köşe bağlantısı, kapı, taşıyıcı duvar, çatı ve baca gibi mimari öğelerin nasıl yapılacağının çözümünü de gerektirmiştir. Mimaride bu gelişimin en önemli kanıtı Diyarbakır Çayönü yerleşim merkezidir.
(ilk yapı tipi) (ikinci daha gelişmiş yapı tipi)
Özel yapılar: Tapınaklar
Mimaride önemli bir başka gelişme kamu yapılarının ortaya çıkmasıdır. En eski örnekleri Batman’daki “Hallan Çemi’de” ortaya çıkmıştır. Buradaki özel yapı mimarisi inanç sisteminin mimari ve yerleşme üzerindeki etkisini gösteren en eski yapıdır.
Ölü Gömme
Mimarideki gelişme gibi ölü gömme geleneğinde de önemli değişiklikler vardır. Ölüler genellikle ev tabanının altına ana rahmindeki gibi büzülmüş bir şekilde konmaktadır ve yanına armağanlar bırakılmaktadır. Ancak bu dönemde ölülerin başka bir yerde çürütüldüğü ve daha sonra kemiklerinin toplanıp dizildiği, bazılarının da kafataslarının iskeletten ayrı olarak gömüldüğü bilinmektedir. Çayönü kazısı bu anlamda Yakındoğu ölü gömme âdetini anlamamıza olanak sağlar. Anıtsal anlamda birçok yapıda 450 kadar bireyi temsil eden kemikler depolanmıştır. Çanak-çömleksiz Neolitik Çağ’ın sonuna doğru ev tabanlarının altındaki gömülerde hediyelerin çoğaldığını ve sosyal farklılıkların çeşitlendiğini görmekteyiz.
Yeni Teknolojiler
Yongalanarak biçimlendirilen aletlerin yerini giderek sürterek şekil verilen aletler alır. Bu dönemde taşların sadece kullanılan yüzeyleri değil tüm yüzeyleri sürtülerek düzeltilmiştir. En yaygın alet türlerinin başında yassı baltalar gelir. Üçgen ya da dörtgen biçimindeki bu aletler ağaç kesmek ya da ahşap süslerin yapımı gibi çeşitli amaçlar için kullanılır. Bunların dışında boncuk, bilezik, kakma gibi taştan sürtülerek yapılmış aletler de vardır. Süs eşyalarının yapımı için rengi güzel az bulunur taşlar seçilir. En ilginç buluntular arasında taş kaplar ve heykeller de yer alır. Taş kapların bazılarının kenarları neredeyse yumurta inceliğinde işlenmiştir. En sert taşlardan bile küçük hayvan ve insan heykelcikleri yapılmıştır.
Beslenme
Her ne kadar Neolitik Çağ çiftçilik ile özdeşleşmişse de bunun oluşması uzun yıllar almıştır. Dönem boyunca buğday, arpa, çavdar, darı, fiğ gibi tahıllar, mercimek ve baklagiller ile koyun, keçi, sığır ve domuz gibi hayvanlar yaşama girmeye başlamış; fakat avcılık ve besin toplayıcılığı devam etmiştir.
Son veriler köpek dışında ilk evcilleştirilen diğer hayvanın domuz olduğunu gösterir. Özellikle Hallan Çemi ve Çayönü bunu doğrular niteliktedir. Diğer taraftan av hayvanları içinde ceylan önemli bir yer teşkil eder. Beslenme alışkanlığına giren tahıllar da besin hazırlama olayını ortaya çıkartmıştır. Bu dönemde tahılları öğütmek için ilkel nitelikte olan bazalt öğütme taşları kullanılmıştır. Yine tahıl toplamak için kullanılan boynuz saplı çakmak taşı oraklar ilginçtir.
Ticaret
Bu dönemde geniş bölge içerisinde bilgi alışverişi yanı sıra hammadde aktarımı da vardır. Neolitik çağın ilk dönemlerinden itibaren taşın güney bölgelere aktarıldığı görür. Diğer önemli ticaret kalıntıları ise Çayönü’nde bulunan Akdeniz ve Kızıl deniz kökenli deniz kabuklarıdır. Yine çakmaktaşı, takı ya da heykel yapımında kullanılan değerli taşlar da ticarette önemli madenlerdir. Ayrıca bakır ve malahit gibi madenlerin kullanımı da yaygındır.
Orta Anadolu Neolitik’i
Orta Anadolu’da büyük çanak-çömleksiz Neolitik yerleşmeler bulunmuştur. Orta Anadolu bu dönemde Yakındoğu’dan farklı bir gelişme gösterir. Kerpicin yapı olarak kullanılması ve taşın daha ender görüldüğü bir bölgedir. Duvarlarda kırmızımsı aşı boyası yaygın olarak kullanılmıştır. Mimarisi diğer bölgelere göre daha adil ve eşitlikçi bir düzen içindedir. Önemli merkezi Âşık höyüktür.
Orta Anadolu Neolitik kültürün alet çantasının önemli bir bölümünü Obsidyenler oluşturur. Bu dönemde bu coğrafya da beslenme konusunda avcılık ve toplayıcılık hala önemli bir yer tutmaktadır. Çeşitli hayvanların birçok kemik kalıntılarının bulunması burada büyük hayvan sürülerinin olduğunun açık bir kanıtıdır.
Göbekli Tepe
Göbekli tepe Şanlıurfa’nın kuzey doğusunda yer alır. Yerleşme erişmesi güç yüksek kayalıklardan oluşur. Bu yerleşim yerinde bu güne kadar üç tabaka belirlenmiştir. Bunlar:
1. Tabaka: Neolitik Çağ sonrasına ait. Orta Çağ’dan günümüze kadar birçok yapı malzemesi bulunur.
2. Tabaka: “Terrazzo” tabanlı dikdörtgen yapılar ortaya çıkmıştır. Odalarda ocağa rastlanmazken “T” biçimli dikili taşlar bulunur.
3. Tabaka: daha eski bir yerleşmeye ait bulgular bulunur.
Çayönü Tepesi
Güneydoğu Anadolu’daki “Verimli Hilal” adı verilen bölgenin ortasında, bu günkü Ergani Ovası’nda, Dicle’nin kollarından Boğaz Çay’ın kuzey kıyısındadır. Ova bu gün çıplak olsa da günümüzden 10.000-7.500 yıl önce ormanlarla kaplı durumdadır. Buranın her dönemde yerleşme yeri olması ekonomik koşullarının çeşitliliğinden kaynaklanmaktadır. Burası Yakındoğu’da kazılmış en geniş yerleşme olmasının yanı sıra burası gerek buluntular gerekse bunların çeşitliliği açısından “anahtar yerleşme” özelliği göstermektedir
Kapadokya Obsidyenleri
Obsidyen asidik yapılı yanardağların püskürttüğü magmanın çok çabuk soğuması ile oluşan volkanik camdır. Yontulabilirliği ve estetiği açısından tarih öncesi insanları tarafından sıkça kullanılan bu madde ticaret ve değiş-tokuşta kullanılan en eski maddedir. Günümüzden 14.000 yıl önceye ait obsidyenlerin Suriye, Filistin ve Ürdün’de bulunması bu bölgelerle ticaret yapıldığının en açık kanıtıdır. “Naviform” denilen çekirdeklere bu bölgede rastlanır ve aynı zamanda da diğer bölgelerde bu bölgeden gelmiş çekirdekler de bulunmaktadır. Bunlar Kale Tepe’den Suriye’ye ihraç ediliyordu.
Aşıklı Höyük
Aksaray ilinin 25 km kadar güneydoğusunda bulunur. Volkanik Kapadokya’da, Ihlara Vadisi’nden 1 km kadar uzaktaki Melendiz Su’yun kıyısında yer alır. Burası buzul çağının bitiminden hemen sonra Holosen başlarında yabani koyun, keçi, sığır, domuz, at vs. gibi hayvanları avlayan; buğday, arpa ve bezelyegilleri tarıma Almayı yeni öğrenen yoğun avcı ve yabani bitki toplayıcılarının yaşadığı yerdir. Yerleşik düzene yeni geçmiş bu topluluklar Çanak-çömleksiz Neolitik Çağ’ın ilk yerleşmelerindendir. Burada ölü gömme geleneği de yerleşme içidir. Bitişik düzende dörtgen planlı yapıların en eskisi burada yer almaktadır. Zemin çimentomsu bir yapıdadır ve duvarlarda aşı boyası kullanılmıştır. Odalarsa 1-3 arsında değişmektedir.
ÇANAK ÇÖMLEKLİ NEOLİTİK ÇAĞ (M.Ö 7.000-5.500)
M.Ö. 7.000’den itibaren insanoğlu çanak-çömlek yapımına başlayacaktır. Bu şekilde yapılan kap ve kacaklar ateşte pişirilerek sağlamlaştırılır. Bu değişimin yaşanmasının şüphesiz ki en önemli nedeni üretimin insan hayatının temeline oturmasıdır. Bu dönemde başta buğday ve arpa olmak üzere baklagil ve mercimek üretiminin de olduğu ve bunların daha da çeşitlendiği görülür. Tarımın insan yaşamına girmesi tarım alanı açmak amacıyla insanın doğayı şekillendirmesine de yol açmıştır. Bu dönemde Anadolu ormanları varlığını sürdürmekte ve ilk belirgin azalmalar ise Tunç Çağı’nda yaşanacaktır. Bu dönemde halen yük ve binek hayvanları evcilleştirilememiştir. Bu dönemde insanlar oraklar ve değirmen taşına benzer öğütücüler yapmışlardır. Bu dönemde tarım hala kuru yapılmakta ve saban gibi aletler kullanılmamaktadır. Bu dönemde çiftçiliğe geçiş yaşantısı bazı bölgelerde çalkantılara yol açmıştır.
Güneydoğu Anadolu
Çanak çömlekli Neolitik Çağ, Güneydoğu Anadolu bölgesi ve kuzey Suriye’yi içine alır. Dönemin başlarında Fırat’ın batısı ile doğusu arsındaki kültürel oluşumların daha belirgin olduğu ancak Kalkolitik Çağ’a doğru bu farkların ortadan kalkarak bölgenin tümüne damgasını vuran kültürlerin ortaya çıktığı görülür.
Kültürel Sınırlar
Bu çağın kuzey sınırı tam olarak bilinmemektedir. Bu sınırın güneyi günümüzdeki politik sınırdan 100 km daha aşığı kısma kadar uzanır. Güneydoğu bölgesinde bazı maddelerin farklı hammaddelerden yapılması ve bunların bir kısmının bu bölgede bulunmaması ticaret yapılmış olabileceğini düşündürmektedir. Bölgenin kurak yapısına karşın bu bölge insanın ortama uyum sağladığı ve giderek güneye yayıldığı anlaşılmaktadır. Bu hattın batı kesinde Lübnan ve Filistin bölgelerinde çok farklı kültürlere rastlarız. Mezopotamya bölgesi daha ilginç ve hareketli bir sınır teşkil eder. Bu bölge kurak koşullara karşın insanları besin saklamaya yönlendirmiş bu daha sonra büyük uygarlıkların oluşmasını sağlayan “artı ürün” uygulamasını teşkil etmektedir.
İlk Çanak-çömleğin Ortaya Çıkışı
Kilden kap-kacak yapımı, esas olarak basit bir teknolojiye dayanır. Çanak çömleksiz çağda bakır kullanan insanların kilden kap-kacaklara ihtiyaç duymadığının açık kanıtıdır. Bu şekilde kapların ilk olarak pişirilerek değil güneşte kurutularak yapımları ortaya çıkar ve bunlar saklama amacıyla kilerlerde kullanılmıştır. Tahılların giderek artan ihtiyaçta hayata girmesi “sulu yemek” yapımına yol açmıştır. Aynı şekilde su tüketiminin artması da kap-kacak yapımını zorunlu hale getirmiştir.
Kültür Oluşumu
Dönemin başlangıcındaki yerleşmeler azdır ve bunlar genlikle birkaç evden oluşur. Bu dönem yapıları günümüz yapılarına benzeyen ve gerektiğinde eklemeler yapılan karışık planlı yapılardır. Önceki dönemin düzenli yerleşme özelliklerini koruyan bazı yerler vardır. Bu dönem de özellikle Fırat bölgesinde taş kap-kacak yapımı da görülür bunlar mermerden yapılmış kap-kacaklardır. Fırat bölgesinin batısında kalan Hassuna kısmının hızla geliştiği ve yerleşme birimlerinin yeniden büyüdüğü anlaşılır. Bu gelişmede şüphesiz kıyı üzerinden Akdeniz’e açılan ticaretin de önemi vardır.
Çanak çömlekli Neolitik çağda bir diğer hadise ölü gömme adetlerinde görülür. Evlerin içine ölü gömme âdeti kalkarak ölüler evlerin dışına gömülmeye başlanır.
Orta Anadolu
Orta Anadolu’da Çatalhöyük’ün yanı sıra Can Hasan, Tepecik Çiftlik, Göller Bölgesi’nde Süberde, Erbaba, Bağdemağacı, Höyücek, Kuruçay ve Hacılar önemli çanak çölekli neolitik yerleşim yerleridir.
Kronoloji
İç Anadolu’da çanak çömlekli Neolitik çağ Güneydoğu gibi ilk, orta ve son olarak üç kısımda incelenir. İlk yapılar basit ve özensiz bulgulardır. Orta Neolitik dönemde ise kap kacak yapımı artmıştır, bununla beraber kap kacaklar koyu renkli ve çok daha özenlidir. Son evrede ise siyah kaplar, bir süre devam eder ve giderek azalır. Kırmızı renkli kap kacakların ortaya çıkmasıyla kap kacak yapımında değişiklikler olur. Kap kacak yapımında deri keseler de kullanılmaya başlanmıştır. Bunun dışında bu deriler kaplara geçirilerek ağızlarının kapatılması ve asılabilinmesi sağlanmıştır.
Kültürel Oluşum
Bu dönemde tek bir oluşumlu kültürden söz etmek oldukça zordur. Ayrıca bu dönemde “pintadera” adı verilen mühürlerin yapılması da ilginç bir ayrıntıdır. Bunun dışında Çatalhöyük’te bulunan el aynaları da baskı ile düzeltilmiştir.
Genel olarak çiftçiliğin bu dönemde Anadolu’ya yerleştiğini görmekteyiz. Ancak Çatalhöyük’te kazılar sonucu avcılık ve balıkçılık da yapıldığı görülmektedir. Ayrıca yemişlerin de beslenmede önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Bu bakımdan halen karma bir ekonominin olduğunu anlamaktayız.
Sembolizm ve Sanat
Çatalhöyük’te çıkan duvar betimlemeleri ve küçük heykelcikler o dönemin dinini anlamamıza olanak sağlar. Bu duvardaki betimlemeler gerek nitelik gerekse estetik açıdan köklü bir geçmişin olduğunu sergilemektedir.
Çatalhöyük resim ve heykelleri dışında, Niğde Tepecik Çiftlik, Bağdemağacı, Höyücek ve Can hasan buluntuları da önemlidir. Ayrıca bu dönemde tahta ve hasır işçiliği de son derece gelişmiştir.
Çiftlik ve Köy Yaşantısı
Neolitik dönem insanların doğal çevre ve teknolojilerinde büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. Toplum bu dönemde tüm kurumlarıyla yeniden biçimlenmiştir. Bu dönem yerleşik köy, çanak çömlek yapımı, sürtme taş alet yapımı, evcil koyun, sığır keçi ile domuz ve buğday, arpa, burçak, mercimekgiller, baklagiller gibi ürünlerin tarımı görülür. M.Ö. 6.000’den itibaren başka bölgelere de aktarılır. Bu dönemde dünyanın farkı yerlerinde farklı neolitik kültürler oluşmuştur. Sınıflı neolitik yaşamı batıya gitmemiş batı da daha çok basit köyler şeklinde kalmıştır. Bu dönemle ilgili Batı Macar Ovası’nda daha zengin bulgulara rastlamaktayız. Balkanlardan yayılmanın dışında Batı’ya doğru yayılışın ikinci bir yolu Akdeniz’den yayılmadır. Üçüncü yayılış ise kuzey ve İran bölgesi ile Orta Asya’dır. Bu dönemden sonra insanoğlu çeşitli bölgelerde büyük yerleşik kültürler oluşturacaklardır.
Burudur Yöresi Yerleşim Merkezleri
Ø Hacılar: son Neolitik Çağ’a tarihlenen tabaklarında benzer figürlere rastlanır. Kaba ve basit örneklerin yanı sıra az sayıda özenli örnekler de mevcuttur. Tanrıçalarda hiçbir zaman ağız gösterilmezken saç ve göz gibi bazı detaylar ayırt eldir. Meme, kalça ve karın figürlerde abartılıdır. Tanrıça ve hayvanlar gibi temalar görülür.
Ø Höyücek: 80 kadar topraktan pişirilmiş mini put ve küçük eşyalar ele geçirilmiştir. Bazı kadın heykelcikleri doğal yapılarına oldukça uygun yapılmıştır. Ayrıca burası dışarıdan gelen topluluklar tarafından ziyaret edilen kutsal bir yer olduğu anlaşılmaktadır.
Ø Kuruçay Höyüğü: bu yerleşim merkezinde çağın en eski sur sistemi bulunmuştur. Ayrıca tanrıça heykelleri ve kap-kacaklar da ele geçirilen buluntular arasındadır.
Ø Bademağacı: bu kalıntıda krecin yakılıp su ile harç yapılması karışık ama önemli bir gelişmedir. Burada yaşayan insanların buraya gelmeden önce bu tekniği öğrendikleri düşünülmektedir. Bu da buradan daha eski bir yerleşim merkezi olduğunu düşündürmektedir. Taş kalıplar, tanrıça figürleri, mühür benzeri aletler, baskı kalıbı ve çeşitli taş aletler bulunmuştur.
Çatalhöyük
Anadolu mimarisinde Çatalhöyük kendine özgü tasarlanmış mimari yapıları, tapınakları ve plastik betimlerle zengin duvar resimleri bakımından şimdilik bir benzeri yoktur. Tapınaklarında tam plastik insan figürlerine de rastlanır. Erken dönemlerde figür yapımcılığında kil, kireç taşı, alabaster, volkanik taşlar ve beyaz mermer gibi maddeler kullanılmıştır.
Fikirtepe Kültürü
Doğu Marmara’nın özgün Neolitik kültürlerinin başında gelir. Kadıköy yakınlarındaki Kurbağalı dere yakınlarında bulunmaktadır. Bu topluluğun en özgün buluntuları arasında yabani sığır kemiğinden çok özenle yapılmış kaşık ve spatüller gelir. Kemik aletler özellikle ok ve zıpkın yapımında kullanılmıştır. Diğer hammaddeler arasında özellikle ticaretin yapıldığını kanıtlar bulgular vardır. Bunların en belirginleri obsidyenlerden yapılmış küçük bıçaklar vardır. Bölgedeki bir diğer özlelik araçların Eskişehir Demircihöyük buluntuları ile büyük benzerlik taşıması ve bu kültürün iç bölgelere kadar yayılmış olma olasılığının yüksek oluşudur.
Mezraa-Teleilat
Bu bölge Şanlıurfa ilinin Birecik ilçesinin 5 km kadar güneyindedir. Höyüğün en üst katmanında demir çağına ait bir saray ve tapınak kompleksi vardır. Neolitik döneme ait çanak çömlek Akdeniz Neolitik’i olarak bilinen kültürün özelliklerine benzemesi açısından önemlidir.
Çanak Çömlek Teknolojisi
İnsanlar kil adını veren plastik olma özelliğine sahip yani yoğrulabilen bu maddeyi Orta Paleolitik Çağ’dan beri biliyorlardı. Bu dönemde heykelcikler yapmayı başarmışlardı. Çanak çömleksiz neolitik çağda ise kil mimari de kullanılmıştır. Çünkü kilin özelliği kuruduğu zaman sert ve geçirimsiz bir tabaka oluşturmasıdır. İnsanlar güneşte kurutulan kilden belirli bir dönem yararlanmışlar ve ateşte pişirildiği zaman daha sağlan olduğunu öğrendikten sonra pişirme tekniğini kullanmaya başlamışlardır. Bu şekilde kilden çanak çömlek yapmanın birçok yöntemi vardır.
1. Hazır bir nesnenin kalıp olarak kullanılıp etrafının kil ile kaplanmasıdır.
2. “sucuk” ya da “kangal” yöntemi olarak adlandırılan tekniktir. Bu teknikte insanlar kilden yaptıkları halkaları üst üste koyarak biçimlendirir ve daha sonra etrafını düzeltir. Bu teknik daha çok büyük depo kapları yapımı gibi zor yapılarda kullanılmıştır.
3. Üçüncü yöntem ise “el ile açma” yöntemidir. Bu şekilde en karmaşık biçimlerdeki yumurta kabuğu kenarları oluşmuştur.
Çanak ve çömlek yapımındaki iki önemli aşama ise düzeltilmesi ve fırınlanmasıdır. Sürtme ile düzeltilince eşya daha pürüzsüz hale gelir.
Tarih öncesi dönemlerde çanak çömlek yapımı yalnızca beslenme ve depolamada kullanılmamış, bunun yanı sıra tören eşyası, oyuncak yapımı, süs eşyası gibi biçimlerde ortaya çıkmaktadır. Arkeolojik açıdan çanak çömleğin en önemli özelliği dayanıklı olması ve kırık olsa bile parçalara bakarak dönem hakkında bilgi edinilebilmesidir.
Kalkolitik (Bakır-Taş) Çağ |
Taş aletler yanında bakırın da kullanılmaya başlamasından dolayı Kalkolitik Çağ olarak adlandırılan bu dönemin, Geç Neolitiğin bir devamı olyduğu Hacılar, Canhasan, Kuruçay gibi yerleşim yerlerindeki devamlılıktan anlaşılmaktadır. Bu çağda da, Neolitikde olduğu gibi, bölgesel özellikler hâkimdir. Kalkolitik Çağ Erken, Orta ve Geç olmak üzere üç evrede incelenir. Anadolu’da bugüne kadar tanınan en gelişmiş Erken Kalkolitik kültür Hacılar’da karşımıza çıkmaktadır. Kare ya da dikdörtgen planlı, taş temelli, kerpiç yapılar düz damlıdır. Evler arasındaki dar sokakları ve yerleşmenin etrafını çevreleyen kerpiç koruma duvarı ile Hacılar bir kent görünümündedir. Bitişik düzendeki evlere geniş avludan açılan kapılardan girilir. Evlerdeki geniş mekânlarda küçük bir kutsal alan, işlik, kuyu ve çanak çömlek atölyeleri bulunmaktadır. Hacılar’da bu çağın en belirgin özelliği, el yapımı, boyalı çanak çömleğin kullanılmış olmasıdır. Hacılar’ın Erken Kalkolitik Çağa ait V - I katlarında (İ. Ö. 5400 - 4750), teknik ve form açısından ileri bir düzeye erişmiş parlak perdahlı, tek renkli çanak çömleklerinin yanısıra zengin bezeklere sahip boyalı çanak çömlek giderek artış göstermektedir. Boyalı olanlar krem ya da pembemsi sarı renkte zemin üzerine kırmızımsı kahverengi ile yapılmış geometrik motiflerle bezenmiştir. Oval ağızlı kaseler, küre gövdeli çömlekler, iri vazolar, dikdörtgen çanaklar, küpler ve testiler değişik kap formları arasındadır. Neolitik Çağın devamı olan pişmiş toprak tanrıça heykelciklerinin çoğu oturur durumda ve daha şematik olarak yapılmıştır. Taş, kemik ve az sayıdaki bakır eşya da aynı geleneğin devamıdır. Geç Kalkolitik Çağın Batı Anadolu’daki önemli yerleşme birimlerinden biri de Beycesultan’dır. Denizli iline bağlı Çivril İlçesinin 5 km. güneydoğusundaki bu yerleşim yerinde saptanan 40 yapı katından XL - XX’nin (İ. Ö. 4000 - 3000) Geç Kalkolitik Çağa ait olduğu anlaşılmıştır. Dikdörtgen planlı kerpiç yapıların bazıları uzun ve (MEGARON) tipini andırmaktadır. Yapıların içinde duvarlara destek görevi yapan payeleri, ocak yerleri, duvar kenarlarında sekileri, içleri sıvalı silo / erzak bölümleri bulunmaktadır. Beycesultan’da bir çömlek içinde ele geçmiş olan gümüş yüzük, bakır aletler, hançer parçası ve üç iğne maden aletler bakımından önemli bir grubu oluşturur. Geç Kalkolitik Çağ seramiği gri, siyah, kahverengi zeminli ya da bu renkler üzerine beyaz geometrik boyalı, bazıları çizi bezelidir. İç Anadolu’nun kuzey kesiminde bugüne değin karşılaşılan en eski yerleşim Geç Kalkolitik Çağa aittir. Bunlardan Alişar ve Alacahöyük buluntular ımüzede sergilenmektedir. Yozgat ilinin 67 km. güneydoğusundaki Alişar’da yapılan kazılarda 19 - 12 M katları ile Çorum ili, Alaca ilçesinin Höyük köyündeki Alacahöyük’te yapılan kazılarda 15 - 9. katlarının Geç Kalkolitik Çağın sonuna ait olduğu anlaşılmıştır. Her iki yerleşim yerinde de dikdörtgen planlı kerpiç yapılara ait kalıntılar ve kahverengi, siyah, koyu gri renklerde çanak çömleklere rastlanmıştır. Tek renkli olan seramiklerin bazısı çizi ya da oyma bezeklidir. Kap formları arasında meyvelikler, maşrapalar ve küpler çoğunluktadır. Müzede Doğu Anadolu’nun Orta Kalkolitik Çağı, Tilkitepe malzemeleri ile temsil edilmektedir. Van Gölünün güneydoğusundaki Tilkitepe’de yapılan kazılarda, obsidiyen aletler ve hammaddelerin yanısıra Halaf seramiği olarak adlandırılan boyalı çanak çömleklerederastlanmıştır. Kalkolitik Çağ’da Anadolu’da ölü gömme adetleri bölgelere göre değişiklik göstermektedir. Ölüler yerleşim yeri içine veya yerleşim yeri dışına toprak, küp ya da taş sanduka biçimli mezarlara gömülmüş, yanlarına ölü hediyesi olarak çanak, çömlek, süs eşyası ve silahlar bırakılmıştır. Daha yoğun bir yerleşim görmüş olmasına karşın Kalkolitik Çağda da Anadolu’da bir kültür bütünlüğünden söz edilemez. Bu dönemde Anadolu’nun coğrafi ve topoğrafik konumu gereği bazı dış etkiler söz konusudur. Kuzeybatı Anadolu, Balkanlar ve Ege Adalarında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Kuzey Mezopotamya’da, Çukurova ise Kuzey Suriye’de gelişen kültürlerin etkilerini gösterir. Konya ili, Karaman ilçesinin 13 km. kuzeydoğusundaki Kalkolitik Çağ yerleşim yeri olan Canhasan’da bu çağın üç evresi (3 - 1. katlar) saptanmıştır. Konya Ovasını Çukurova’ya bağlayan doğal yol üzerindeki konumu gereği Canhasan, bu bölgeler arasındaki ticari ve kültürel bağlantıyı sağlayan bir yerleşim yeri durumundadır. Hacılar’a benzer dikdörtgen planlı evlerin duvarları geometrik motifli resimlerle bezelidir. El yapımı, ince çeperli seramik krem ya da devetüyü astarlıdır. Tek renkliler yanında kırmızı ya da siyah renk boyalılar ve bazıları beyaz bir madde ile doldurulmuş çizi bezekli olanlar vardır. Bakırdan bir bilezik, topuz ya da asa başı ile bazı bakır parçalar Canhasan’ın önemli bakır buluntuları arasında yer alırlar. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder